Her şey yalan; yalan gerçek!..
Adamcağız, ayaktopu bilgiçlerinin deyişiyle aktif oyunculuk yaşamından çok sonra aktif çalıştırıcılık yaşamını da bitirip aktif ayaktopu yaşamını iyiden iyiye sonlandıracakken yıllardır dört gözle değil, 4-2-4, 4-3-4 ve belki de 4+4+4 dizlişindeki gözlerle beklediği eski takımının başına baş olma işi gerçekleştiğinde borç boyu aşmış, yargıya taşmıştı. Bu durum ve koşullar içinde o da hem isteyerek; hem de istemeyerek; ama istermiş gibi görünerek alt yapıya yöneldi. Düşündüğünün ötesinde bir çeşit zorunluluktu bu. Hiç aldırmadı, çünkü düşlediği işi kapmıştı sonunda. Yazgı da böyle oynuyordu oyunu ne yapabilirdi ki!..
İstememesine karşın istermiş gibi görünse de öyle bir uygulamaya girdi ki ne istediği ya da istemediği konusundaki ikilemini çevresine de yansıttı ve yaygınlaştırdı bu şanssız (!) adam. Öyleki, takımının alt yapısından yetişmiş topçusunu, bir başka takımın üst yapısından bir oyuncuyla; hem de üstüne para vererek değiştirme çeliikisine dek götürdü işi. O böyle bir işe kalktı; ama gönderilmek istenen topcu yattı kaldı. Kalkmadı yerinden. Hem de daha çok para alacak olmasına karşın gitmedi ve kendini feda ederek de olsa bir vefa örneği gösterdi. Yine de övgü beklerken yergiyle karşılaştı, takımın dışına itildi ayda iki bin liraya. Sürgünü kabul etmeyince açığa alındı.
Takımının üst yapısına çuval dolusu parayla katılan yabancı oyuncu da kendisinden istenen fedaya aldırmayıp aldığı paraya vefa gösterince övgü göremezdi doğal olarak. Görebileceğinden çok sövgüyle o da takımın dışına itildi, neredeyse saati iki bin liraya. O oynamadan bu parayı almayı sürdürdü, ayda iki bin lirayla sürgün edilen alt yapı ürünü ise çalıştırıcısının zorunlu olarak yeniden alt yapıya; ardından da dış kapıya yönelmesi sonucu takımına döndü. Önündeki üst yapı oyuncularının, o dillere yapışmış anlamsız söylemle, şanssız sakatlıkları onun şansı oldu ve şimdilik takımın vazgeçilmezi oldu. Sakatlıklar geçene dek kuşkusuz.
Büyük olasılıkla alt yapı günlerini yurt dışında geçirmiş, aslı yerli, uyruğu yabancı başka birileri de kıskandı bu alt yapı oğlanının şansını. Kimbilir onlar da birilerinin sakatlanmasını beklediler bir umutla. Çünkü onlar da kadro dışına itilmişlerdi. Belki üç otuza başka yerlere satılmış, atılmışlardır bile.
Israrla ve inatla şanssız sakatlık söylemleriyle adamı değil de sakatlığı şanssız gören bizim bilmişlerin yeni bir şanssızlık olarak göstereceği ve onun ötesine geçemeyeceği bu sürgün olayı beni öteki yüzüyle daha bir ilgilendirdi. Yeni çıkarılan yasalarla, çalışma yaşamı sendikasızlığa doğru götürülürken, sendika seçme özgürlüğü kaldırılırken, sarı sendikalar desteklenirken bile işten atılan biri ya da birileri oldu mu varsa sendikası yoksa kendileri, arkadaşları çıkıverirler ortaya. Üniversiteden atılan asistanlarıın durumunda olduğu gibi… Ama iş çayır çimendeki ya da yine o bilmişlerin diliyle kapalı salondaki ezilen sporculara dayandığında… İş, işbirliği ve emek birlikteliği kalmıyor hiçbir yerde. Takım oyunu bozuluyor, bireysel kazanımlar söz konusu oluyor. Yani herkes kendi yolunda gidiyor, kendi başının derdine düşüyor. Salla başını, al paranı düşüncesi ağırlık kazanıyor.
Hoş görülecek bir şey değil; ama yine de yadırgamıyor kendileri kendilerini ve de başkaları onları. Bir zamanlar kendisi de onlar gibi olan, yeşil alanda attığı golleri siyasal alanda da atacağı sanılan eski ayaktopçu yeni vekil bile akcamda gol mü değil mi tartışmasında hak dağıtıyor. Eski meslektaşları eziliyor, soyuluyor, kovuluyor; ama ne gam. O yine bireysel oynuyor. Nerede spor yasası, nerede sporcu hakları, güvenliği, geleceği? Nereye gidiyor Ankaragücü, Diyarbakırspor, Ankaraspor ve benzeri durumdaki adı duyulmayan diğerleri. Ne yapıyor onları bu duruma düşürenler? Hani hak, adalet, eşitlik ve diğerleri? Nerede bunları sağlayacak halkın vekilleri?. Onlar salt kendilerini mi iyileştirme, geliştirme derdindeler, neredeler?
O yok, onlar yok, sivil toplum kuruluşu denilen meslek kuruluşları da yok. Görüntü var da, ses yok, eylem yok, yürek yok. Alt yapı, üst yapı söylemleri de yalan yani. Şu çileli yaşamda tek gerçek var o da yalan. Yani, her şey yalan; ama bir tek yalan gerçek.
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![Ekmek ve hürriyet kavgası!](https://www.evrensel.net/upload/dosya/284534.jpg)
Ekmek ve hürriyet kavgası!
Antep’teki işçi eylemlerine yönelik yasaklar, Türkiye’nin bir süredir sıklıkla gündemine gelen hukuki ve siyasal baskıların neyi amaçladığını da daha net gösterdi. Kayyımlar, soruşturmalar, gözaltı ve tutuklamalar, Saray’a verilen olağanüstü yetkiler, basına ve gazetecilere yönelik baskılar, halkın üstüne çöken ekonomi programına ve tek adam yönetiminin siyasal baskılarına karşı yükselen itirazı bastırmak için…
Evrensel'i Takip Et