Bu sefer iki sorunun yanıtı önemli
Fotoğraf: Envato
PKK’nin Avrupa’daki önde gelen temsilcileri Sakine Cansız, Leyla Söylemez ve Fidan Doğan Paris’te Kürdistan Enformasyon Bürosu’nda, henüz kimliği belirsiz kişiler tarafından vahşice katledildi. Ama, daha haber duyulur duyulmaz, yandaş basının malum kişileri ve başbakandan başlayarak hükümet ve AKP adına konuşanlar, sanki olayın organizasyonunun içindeymiş ya da doğrudan bilgilendirilmiş gibi, kendilerine göre gerekçeler de uydurarak, “örgüt içi infaz” iddiasını tartışılmaz bir gerçekmiş gibi propaganda etmeye koyuldular.
Evet, ortada infial uyandıracak, nefretle kınanacak bir cinayet var. Üstelik tam da herkesin; “Aman hassasiyet gösterelim. İmralı’da başlayan görüşme süreci akamete uğramasın” dediği bir zamanda gerçekleştirilen bu cinayet, öyle üç kişinin öldürüldüğü herhangi bir siyasi cinayet değil. Dahası “örgüt içi bir hesaplaşmadır” diye üstünden geçilecek bir cinayet de değil.
Çünkü bu cinayet, Kürt sorununun barışçıl çözümü için bir fırsat yaratabilecek İmralı’da Öcalan’la Hükümet arasında başlayan görüşmeleri sabote etmek için gerçekleştirildiği çok kuvvetle muhtemel bir cinayettir. Bunda bir tartışma yoktur.
Evet, genellikle böyle “faillerin meçhul” olduğu durumlarda, bu faili bulmak için en temel soru, “Bu cinayetten kim yarar sağlar” sorusudur ve bu sorunun yanıtı, cinayetin çözülmesi için anahtardır. Bu cinayette bu soru temel önemdedir. Çünkü katilin kimliği onun siyasi bağlantılarına varmayı da kolaylaştıracaktır. Hatta kesin olarak katilin (katillerin) arkasındaki gücü gösterecektir.
Ancak sürecin özelliği dikkate alındığında burada ikinci bir sorunun daha sorulması gerekir: “Bu cinayeti kendisi işlememiş bile olsa cinayeti bir fırsata dönüştürerek amacına varmak isteyecekler kimlerdir?”
Sürecin hassasiyetleri, özellikle de Hükümet cenahının görüşmeleri, tarafların eşit koşullarda masaya oturması üzerine değil de karşı tarafı tasfiye ederek masayı açıkça bu oyunun bir devamı olarak kurgulaması, bunu en sorumlu kişi ve onun sözcüleri tarafından günde üç kez ilan etmesi (buna önceki gün Cumhurbaşkanı da katıldı) dikkate alındığında, bu ikinci sorunun yanıtı ayrıca önem kazanmaktadır. Nitekim yandaş basın erbabı; daha ilk andan itibaren, “Bu cinayet, Fehman Hüseyin’in Karayılan’a ve Karayılan’ın arkasında duran Abdullah Öcalan’a karşı giriştiği bir cinayettir, bir mesajdır!” diyerek PKK içinde bir çatışma diye göstermiştir. Biraz daha hayal gücü güçlü olanlar ise, bu cinayetin PKK’nin, Suriye, İran ve Türkiye kanatları olarak üçe bölünmesinin işareti saymıştır. Böylece Öcalan’ın elinin zayıflayacağı, en aza razı edilebileceği, silahla baş edemedikleri PKK’nin masa üstünden bölüneceği, etkisizleştirileceği hesabını şimdiden kutlama havası içinde ilan etmişlerdir.
Öte yandan PKK, “örgüt içi infaz” iddialarını reddederken cinayetten, doğrudan hükümeti değilse de “devletin güçlerini” sorumlu tutmaktadır.
Açıktır ki, bu cinayet doğrudan barışçıl çözüm girişimlerini hedef almıştır. Ama aynı zamanda da bu vahşi cinayet; savaş rantçıları, militarizm yanlıları, ulusalcı çevreler için bu ölümler, çatışmalar, toplu tutuklamalar Kürtlerle Türklerin düşmanlaştırılması sürecinin devamı, Hükümet için de masanın karşı tarafını ezmek için kullanılacak bir fırsattır! Yani Hükümet böyle değerlendirmek istemektedir ve bu amacını da yukarıda ifade edildiği gibi saklamamaktadır.
Toplam açısından bakıldığında görüşmelerin doğru bir hatta ilerlemesinin tek garantisi, Kürt ve Türk kökenli halkın, bu tür provokasyonlarda kim tarafından tezgahlandığına bakmadan karşı durmayı başarmasıdır. Paris’te ve Türkiye’de halkın tepkisi bu açıdan son derece önemlidir. Bundan sonrası için de masadan barışın, halkların kardeşliğinin galip çıkmasının tek yolu halkın ağırlığını, gerçek bir barış, iki halkın eşit koşullarda birliğinin sağlanmasının yolunu açan bir sonucun çıkması yanında koymasıdır. Tek doğru çıkışı yolu da budur.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00