Sanat, fiilen
Fareler ve İnsanlar’ın kahramanlarının çalıştığı çiftlikteki tek siyah işçi Crooks’un samanlığın bitişiğinde küçük bir odası vardır. Seyistir Crooks ve teni diğerlerinden koyudur ya, onların girdiği ortamlara zaten alınmaz. Beraber oturur muhabbet ederler, Crooks odasında kitap okur, beraber eğlenmeye giderler, Crooks odasında kitap okur. Bir gün, yine beraber gidenlerin arkada bıraktığı saf, iri Lennie, samanlığa köpek yavrularını sevmeye gelince Crooks’un odasını merak eder. Siyah seyis, kafayı teklifsiz içeri uzatan Lennie’ye ne diyeceğini şaşırır. “Gelme” demek ister, buna hakkı vardır. Madem o onların mekanlarına alınmaz, o da odasına diğerlerini almamak ister. Ama bir insanla sohbet etme imkanı, kolay bulduğu bir şey değildir ki diyebilsin. Zor şey Crooks olmak yani, kendine ait küçücük alanını korumakla, bir insan evladıyla iş dışında iki çift lafın belini kırmak ikileminde kalmış bir kara adam olmak.
Sansür fiilen büyük bela. Her gün, bu kitabı almasınlar, şu filmi karartmasınlar, o diziyi kaydırmasınlar diye hangi eliyle nereyi tutacağını şaşıran insanın da, yeni kitaplar, yeni filmler, yeni diziler hayal etmesi dünyanın en zor şeyi. Hele en büyük kıstas “Kardeş, yalnız bizim mahallede böyle şeyler olmaz” ise. RTÜK bir insan olsa, mahallenin namus bekçiliğine soyunan bir külhanbeyinden başka ne olur ki? Fiilen. “Sen o sigarayı söndür”, “İçkini burda içme, git başka yerde iç”, “Şş, bırak o kızı”, “Çek elini ordan”, “Diline mukayyet ol, koparmayayım”, “O eli indir” falan. Hayır o abi konumuz değil ama, televizyonların, sinemaların, kitapların mahallesinin ahlakını bozacak şeyler olduğunu ona kim söyledi?
Kültürle turizmi fiilen harmanlayan bakanlığın dünya sinemasına ilgisinin Amerikan filmcilerini memlekete film çekmeye çağırmak olmadığı ortaya çıktı, bakanın kazayla izlediği film hakkında yaptığı yorumla. “Sanat fiilen bu değil”, bir soygunlu, kumarhaneli, kiralık katilli, komik diyaloglu filmden bakanın anladığı. Bütün olan bitenin Amerika denen “ülke değil şirket”in özeti olduğunu anlattığı için mi? Yok, çok küfretmişler, ondan. Fareler ve İnsanlar’ı sakıncalı bulan millili eğitimli komisyon da konuştukları ayıp lafların altını çizip birbirine göstermişti. Artık hepimiz işi gücü bıraktık, “Ya başbakan şu diziyi görürse”, “Ya bakan şu filmi izlerse”nin derdine düştük, ne güzel. Kitap da okuyacak değiller elbet, onlar komisyona havale. Acaba Karaoğlan ecdat testinde ne sonuç verir, acaba bakanın eşi Cem Yılmaz’ı izlerken kahkahaların arasına kaç cık cık sıkıştırır? Çünkü yaş sınırlarının, film gösterimlerinin, bir sonraki bölümün senaryosunun başka şeye göre belirlenecek hali yoktu. Fiilen.
Kimisi okuduğunu, izlediğini anlamıyor, içeriğiyle ilgilenmiyor olabilir. Sanatı ne kadar küfrettiğiyle ölçer hale geleli beri, hangimiz ilgileniyoruz ki? Yasaklar sayesinde kitapları yutup allame olan kara adamlar anca kitaplarda. Biz mi? Padişahlar sevişirdi, insanlar bazen küfrederler, müsaade varsa bir sigara yakabilir miyim seviyesinden milim kıpırdanamayız ki fiilen başka konulara açılabilelim. Ha belki, edebiyle oturanların bir gün tavşanları sevmesine izin vereceklerdir, geldiğimiz noktada. Fareler ve İnsanlar’ın kendi çiftliklerine sahip olma hayalleri kuran ikilisinden Lennie misali.
Kiminin hayali de, ahlakının fiilen bozulmasını göze alacak okurla dertleşmek.
Evrensel'i Takip Et