'Anladın mı?'
Cem Yılmaz’ın son gösterisinde yurtdışına çıkma ve İngilizce konuşmaya çalışma üstüne espriler de var, başka birçok konunun yanında elbet. Dil bilmeyenleri, başkasından yardım almaya çalışanları kategori dışı bırakıp “Buradan espri çıkmaz” diyor önce. Asıl malzeme kaynağı, kendi gibi Anadolu Lisesi’nde, Boğaziçi gibi okullarda okumuş, İngilizce’nin “neither... nor...”, “ought to”, hatta “shan’t” gibi tumturaklı laflarını öğrenmiş, “Hangi amaçla gidiyorsunuz?” sorusuna cevaben dakikalarca döktürmeye çalışacak olanlar çünkü. Cem Yılmaz komiğinin asıl hedefi, garibanla uğraşmak, düşene bir tekme daha vurmak olmadı henüz, başkaları gibi. Onun neyle uğraştığı belli, kendiyle, kendi halkıyla, kendi sınıfıyla.
Tek kişilik sahne gösterisine başlamasıyla Cem Yılmaz’ın mizahın apolitikleşmesinin temsilcisi olarak eleştirilerin konusu edilmesi, aşağı yukarı eş zamanlıdır. Oysa onun, politik mizah örneği olduğunu kimsenin tartışmadığı Leman dergisi geleneğinin dışında bir yerde durduğunu iddia edenler, bunca yıldır bir dayanak bulabilmiş değil. Politik olmaktan, Levent Kırca misali bir altını çizme, bastırma ve alabildiğine çiğleşmeyi anlayacaksak, değil Cem Yılmaz’ı, az biraz incelik ve zeka barındıran her şeyi kategori dışı bırakmak gerekeceği ortada.
Sinema perdesinde izlenebilecek olan son gösterisi CM101MMXI Fundamentals’ın bütün içeriğini bir başlık altında toplamak zor ama diyelim, genelinde “bize dair” olan konularda konuşuyor olsun. İşte orada daldan dala atlarken, en kaba ve en az politik (ve en az politik doğrucu) görünen kısmı, kadın erkek ilişkileriyle ilgili bölüm olmalı. O sırada “beyni tarafından yönetilmeyen”, “tel maşa bir tasarım” olan erkeği gömdüğü kadar kadınla uğraştığını söylemek haksızlık olur, ki hedefindeki kadının da çalışan, üreten değil, sürekli hayatındaki adamdan anlayış bekleyen orta sınıf kadın olduğunu, anlamayan varsa diye altını çizmeden geçmiyor. Onun dışında anlattığı, İngilizce’nin kafasını gözünü yarmanın da içinde olduğu – bir Leman terimiyle – “yurdum insanı” hikayelerinin sebebi olarak, sömürge tipi bir aşağılık kompleksine işaret ettiği anlaşılmıyorsa, gösterinin hızı ve yoğunluğundandır.
Sahne için yaptığı gösteriyi, korsanı çıkmasını beklemeden kameraya kaydedip sinema salonlarında göstermeyi akıl etmek, enteresan bir fikir. Gişe verilerine her baktığımızda nasıl değerlendireceğimizi şaşırabiliriz, sıkıntı yok. Hem ticari olarak kazançlı olmalı, bugüne kadar bütün Cem Yılmaz gösterilerini defalarca izleyip bir kuruş para vermeyen büyük çoğunluğa bilet aldırabiliyor, hem gösterilerin pahalı biletleriyle karşılaştırıldığında, bir sinema bileti ücretiyle iki saatten uzun süren gösteriyi, büyük perdede, başka seyircilerle, gerçeğine en azından DVD’den daha yakın bir atmosferde izleme olanağı veriyor. Bir tek gösterinin kaydından başka herhangi bir fazlalık bekleyenler hayal kırıklığına uğrayabilir, kurgu değil, jenerik bile yok, oturur oturmaz gösteri başlıyor. Ancak ses ve görüntü, şimdiye kadarki kayıtlardan çok daha iyi, Murat Dündar’ın yönetimi ve en çok da Gökhan Tiryaki’nin görüntü yönetmenliğinin başarısı belli oluyor. Cem Yılmaz da, sahnede giderek kıvraklaşan hareketlerini kameraları da gözeterek yapmakta hünerini göstermiş. Fundamentals’ın en ayırt edici yanlarından biri, en sık “Anladın mı?” dediği gösterisi olma ihtimalini saymazsak, Yılmaz’ın sesini kullanmaktaki ustalığı olmalı. An be an farklı karakterler için değiştirdiği tonları, her cümlenin, her esprinin, tırnak içinde kullandığı her ifadenin vurgusu, Cem Yılmaz komedisinin önceden beri önemli karakteristiğiydi. Bu kez her zamankinden de iyi.
Evrensel'i Takip Et