13 Ocak 2013 11:44

'Cibilliyet' meselesi

'Cibilliyet' meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hatırlatayım” diyor Başbakan: “..örgüt içinde nice genç, nice çocuk kurşuna dizildi.. Paris’te öldürülen Sakine Cansız’ın nişanlısı Mehmet Şener de örgüt tarafından infaz edildi.”
Üç PKK yöneticisi kadın Sakine, Fidan ve Leyla’nın alçakça öldürülmelerinin üzerinden 5 dakika geçmeden nereden öğrendiyse yaptığı “örgüt içi infaz” açıklamasını sürdürüyor ve ekliyor: “Bunlar olmayan şeyler değil. Bunların cibilliyetinin gereği bu.”
Sorun cibilliyetse, Cem Ersever’i kim öldürdü? Ya da Tarık Ümit’i? Sayalım mı? Susurluk’ta Emniyetçi Hüseyin Kocadağ’la ünlü faşist Çatlı’yı? Asıl infazcı devlet değil mi? “Derin devlet” kavramı bu nedenle türetilmedi mi? Hem eskisi değil, bugünkü “derin devlet”. Devletin elindeki silah külah ve infaz timleri kimde var? Kim yarışabilir devletle? Öyleyse kimin cibilliyeti?
Devletle ancak devlet yarışabilir. Amerika ile Rusya.. Türkiye ile İran.. Ya da Suriye devleti ile Türk devleti gibi.
Ama henüz dökülen kanlar kurumadan, Aydın Doğan’ın “barış dilini kullanma” vurgusunu dinleyerek olmalı, medya korosu bir ağızdan, kimler infaz edilmiş diye Başbakanın saydığı isimlere başkalarını da katıp sayıp dökerek başladı: “Örgüt içi infaz”! Herhalde oradaydılar ya da orada olan “biri”nden haber almışlardı.
Evet, barışın dilinden başka dil kullanılmamalı. Üstelik dil bir yana, barış savunulmalı ve barış fırsatı heba edilmemeli. Ama barış da barış olmalı.
Başbakan gerçekten barış istiyor mu? Yoksa manevra mı yaptığı? Tam seçime giderken.. Suriye’de sıkışmış, Irak’ta sıkışıyor ve İran’la her gün daha çok karşı karşıya geliyorken.. Ve Amerika ağırlığını Asya-Pasifik’e kaydırırken…
Gerçekten istiyorsa neden bu “terörle mücadele sürdürülecek” lafları. Neden bunca yukarıdan konuşma? “Bizim dönemimizde Genel Af ve ev hapsi olmayacak” kesinlemesi.. “Amaç PKK’ye silah bıraktırma. Aksi takdirde görüşmeleri keseriz.” söylemi. Öcalan’a verilen televizyonun bile her kanalı çekmeyecek oluşu.. Ve operasyonlarla tutuklamalar ve infazların sürdürülmesi.
Yahu siz “örgüt”le görüşmeye başladınız. Örgütün “başkanımız”, “önderlik” dediği Öcalan’la masaya oturdunuz. Bu nasıl barış ve silahların susması niyeti ki, sizin bir eliniz yağda biri balda resmi konutlarınızdasınız. Ama umut bağlar göründüğünüz görüşmeciyi bile hala bir kötü hücrede tutuyor, üstelik iki-üç kanala mahkum ediyorsunuz. Kimi inandıracaksınız samimiyetinize? Barış, yoksa “ihsan edilebilir” şey diye mi düşünürsünüz? Bu durumda PKK yöneticilerinin yanıtları belli, “dağa piknik yapmaya çıkmadık ki” diyorlar.
Kürtlerle Türkler arasında hak eşitsizliği var diye bütün bunlar ve silah bırakılacaksa, bu, ulusal hak eşitsizliği az-çok giderilerek olacak.
Ve iki taraf var görüşen ve siz eşitsizlikleri giderme tutumu yerine barışacak olan taraflar arasında bunca dengesizlik dayatma tutumuyla yürürseniz, ona barış değil teslim alma çabası derler ve olmaz. Yürümez. Otuz senedir olmuyor.
Paris’te öldürülen üç PKK’liden biriyle düzenle olarak görüştüğünü söyleyen Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’yi “şecaat arz ederken sirkatin söylemek”le suçlarken Başbakan kendisinin de PKK’nin başkanı Öcalan’la hem de düzenli olarak görüşmekte olduğunu hatırlamak zorunda.
Ve iki taraf, hem de eşit iki taraf ön kabulünün görüşmelerin selameti kadar barışın da ön koşulu olduğunu herkes bilmeli. Örnek, Taha Akyol. “Örgüt içi infaz” diyen Başbakan’a tek laf etmezken “derin devlet”i işaret eden Kandil’le BDP’yi “sorumsuz ve provokatif dil kullanmak”la suçlamak tek yanlı ve barış değil teslimiyet öngören “analiz” ve dildir ki, geçer akçe değildir!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa