15 Ocak 2013 11:34

Suyun başı sağlık

Suyun başı sağlık

Fotoğraf: Envato

Paylaş

—Kolay para kazanmak isteyen türemiş / türetilmiş zenginler için suyun başı sağlık.
—Çok uluslu şirketler adına MAİ / uluslararası tahkim kurulundan geçen suyun başı yine sağlık.
—Güvenlikçi devlet aklında suyun başı hepten sağlık.
—Biraderi olana, olmayana “en büyük birader”  yine suyun başında: Elbette sağlık.
Hal böyle olunca dünyanın sermayede birinci sıra sektörü sigorta ve bankacılık gözünü bizim GSS’na dikti diyebiliriz. Şimdilik “tamamlayıcı sağlık sigortası, isteğe bağlı emeklilik sigortası” ilk sıra hedefleri. Yani onlar için de suyun başı sağlık.
Dünya sermaye birikiminde ikinci sıra ilaç şirketlerinin; hadi onları geçelim. Ya savaş endüstrisine ne demeli? Savaş hastalık, maluliyet, ölüm demek: Yani işin ucu bir kez daha sağlık. 

Boşuna değil Ak Partili yılların seçmen sandığında, istihbaratta, zengin devşirmede suyun başını tutması: Sağlık.

Suyun her başını tutan için çokça şey söylenebilir elbet. Ama ben bugün sağlığın istihbarat aracı kılınmasına dair verileri paylaşmakla yetineceğim. İşte birlikte okunası bir haber küpürü: “Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sağlık Bakanlığı'nın ortak yürüteceği çalışma ile şizofrenlerin suça iştirak etmelerinin önüne geçilecek. Buna göre, Sağlık Bakanlığı ile irtibata geçen EGM, Türkiye'de ruh hastalıkları merkezlerinde tedavi gören ya da hiç hastaneye gitmemiş şizofrenleri kayıt altına alacak.”

Bir başka örnek şimdilik özel hastanelerle sınırlı: “Yatan tüm hastalar emniyete GBT için bildiriliyor, arama kaydı olanlar taburculuk gününün hastane müdürünce ihbarı ile kapıda gözaltına alınıyor”. Yani doğumhaneden yuvaya değil hapishaneye yılları başlatıldı diyebiliriz.

Buna SGK’nun hepimizin banka hesaplarına izinsiz ulaşma olanağını ekleyin; yanına özel muayenehanelerdeki en mahrem verilerin Sağlık Bakanlığınca talebini koyun; yetmedi derseniz tüm hastaneler için “avuç içi damar tanıma cihazı” alım ihalelerini koyun sizi büyük biradere götürecektir.

Diyebiliriz ki emniyet arşivlerinde tüm nüfusun parmak izi kayıtları yok. Velev ki durup dururken işe koyuldu yer yerinden oynar değil mi? Ama güvenlikçi devlet aklı çözümü buldu: “İşin başı sağlık”. Herkesin yolu sağlık kurumlarına düşer eni sonu; aynen vahşi yaşamda avını bekleyen hayvanlar gibi! Boşuna değil sosyal bilicilerin vahşi kapitalizmden dem vurmaları; öyle ya!

Gazete haberleri alınacak avuç içi damar tarama sistemlerinin toplam maliyetinin 60 milyon doları bulacağını yazıyor. SGK gerekçe olarak da sahte evrakla sağlık hizmet alımının önüne geçmeyi planladığını iddia ediyor. İnandınız mı? Oysa sağlıklı kalmak doğuştan gelen bir haktır ve ücretsiz olmalıdır.

Buradan bakarak bir kez daha demeliyiz ki “sağlığımızdan ve özgürlüğümüzden asla vazgeçmeyeceğiz”.


SAĞLIĞIN VE BARIŞIN DEĞERLER HARİTASI

Ülkeler salt geçen yüzyılın ardılı sınırlar üzerinden haritalanmıyor günümüzde. Kah tatil öncesi mavi bayraklı plajlar haritasını açarız önümüze kah o plajda işkence ve linç haritaları ile yüzleştirir bir gazete bizi.

Ama öyle haritalar var ki iz bırakıyor. Aynen doksanlı yılların sonunda dönemin TTB genel sekreteri Ata Soyer’in genel kurul sunumunda paylaştığı gibi: İlki “çocuk felci” diğeri ise “faili meçhul cinayetler” haritası idi ve tıpatıp benzeşiyordu. “Sağlığın salt bedensel, ruhsal ve sosyal iyilik hali olmayıp aynı zamanda siyasal iyilik hali olduğunu” o gün kavradım diyebilirim.

Barış için yeniden umut besliyoruz bugünlerde. Umut elbet şans oyunu değil, emek ister. Son 22 yılın periyodiği “Türkiye Değerler Atlası” 2012’de yeniden yayınlandı ve barışa giden yolda ahvalimizi hatırlattı bir kez daha. Siyaseten barışıp gündelik hayatta barışık kalabilirsek sonrasında atlas tümden değişecek kanımca.

Değerler Atlası’na göre “Türkiye, insanların birbirine en az güvenebildikleri ülkelerden biri. 22 yıldır bu durumda bir değişiklik gözlenmiyor. Türkiye'de insanların yaklaşık onda biri genelde insanlara güvenebileceğini söylerken, İskandinav ülkelerinde bu oran yüzde 80'lere yaklaşıyor.”  Ah savaş ne yaptın bize!

Ve “47 Avrupa ülkesi içinde siyasi yelpazenin en sağında” Anadolu toplumu yer alıyor. “Kapsamlı muhafazakârlık ölçeği değerleri son 22 yılda yine hiç değişmemiş; 100 puan üzerinden yaklaşık 60”. Ah bir de barışı muhafaza etmeyi başarabilsek!

Halklar arasında barış dilinin kalıcılaşmasında gündelik hayat belirleyicidir. Yaşayanlarının yüzde doksanının diğer insanlara güven duymadığı dillendirilen bir coğrafyada bu kolay olmasa gerek. Bir taraftan barış görüşmeleri yaparken öte yandan bireye kadar sinmiş kalıcı güvensizlik halini çözmemiz gerekiyor.

Bu arada başka çalışmaların sunduğu bir veriyi paylaşmakta yarar var. Kürtler ve Türkler arasında gelecekte bir arada yaşama dair güvensizlik oranı düşük; yani iki halk geleceği birlikte yaşamaya hazır. Yani bu ülkede yönetenlerce savaşın dili ile hatırlatılan iki halk her şeye karşın barışta ısrarlı. Sorun halklardan ziyade 12 Eylül’ün biçimlendirdiği yeni insanın bir diğerine güvensizliğinde ve iflah olmaz muhafazakârlıkta saklı; demokratik toplum inşası ise sorunun panzehiri.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa