15 Ocak 2013 12:20

Onlar giderken... Barış

Onlar giderken... Barış

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bugün geliyorlar…
Bir zamanlar Habur’dan gelenleri karşılayanların tilililerle salladıkları mendilin, sloganlara sardıkları sevincin yükü omuzlarına hâlâ ağır bir yük bıraktığı için Kürtler ihtiyat ve temkinle karşılamaya hazırlanıyor üç kızını. Cenazeler “aman Habur gibi olmasın” ikazının ya da tedirginliğinin gölgesinde kalkarken milyonlarca gözyaşı, sıkılı yumruğun içinde hapsolacak muhtemelen. Kontrol edilen öfke, üç yoldaşın kaybında sınanan sabır, sıkılmaktan kemiği sızlatan diş örtecek üç kadını. Evladının bedenini parça parça toplayan, ölüsünü bildiği yere gömebilmek için dere tepe o parçaları arayan Kürt anası, bu onun analığının son kötü tecrübesi olsun diye vakar giyinecek simsiyah,
Onlardan kınalı saçlısı, Kürt’ün dağda ve cezaevindeki direnişinin timsali Sakine Cansız için Gültan Kışanak “O Kürtlerin Rosa Luksemburg’uydu” derken haklıydı; kaderi benzemesin diyemeyeceğiz; onun gibi öldü, onunla aynı ayda, aynı günlerde öldü; ocak ayların kederidir.
Avrupa’da bir Kürt diplomatı gibi çalışan Fidan Doğan ve genç arkadaşı Leyla Şaylemez’le birlikte Sakine, bir suikasta kurban giderek değil de, ana yurda barış halayları çekmek için dönmeye yakışırdı daha çok ve halbuki.
O üç kadının ardından çok şey söylendi günlerdir. Suikastın barış sürecini baltalamaya yönelik olduğunu, tetiği çekenlerin iç ve dış istihbarat birimlerinin mensupları olabileceği, örgüt içi hesaplaşmaya kurban gittikleri, Fransa’nın gaflet ve delaleti konuşuldu ağırlıklı olarak. Onların bedenlerine sıkılan kurşunlar tüm bu cümlelerin sonunda bir nokta, Kürtlerin dağlarda ve yad ellerde sürdürmek zorunda kaldığı direnişin ve diplomasinin de sonu olacaksa bütün bu laf yığınının bir önemi yok. Kart kurt muhabbetinin, Kürt sorunu yoktur lafazanlığının, terörün belini kıracağız hamasetinin de yok; bütün bunlardan sonra geldiğimiz “ihtiyatlı” barış sürecinin bir önemi var.   
Önemli olan bundan sonra ne olacağı.
Bir adım sonrasını anlamak için, Basklıların, Belfastlıların, Siyahların geçmişte kalan tecrübelerine kim bilir kaç kez tutulan mercek, başkalarının geçmişinde Kürtlerin bugünü olan şeyi anlamayı kolaylaştırmasa o kurşundan son nokta, barışa konulacaktı kuşkusuz. Ama iyi ki halkların izlediği yol çoktan beri berrak. O eski anılar ve metinler söylüyor ki; Martin Luther King’in hayali, gerçeğe dönüşme kararlılığını, ödenen bedelin büyüklüğüne karşın yitirmemişti. Siyahlar, geleceği, yitirdiklerinin anılarıyla bu anılara rağmen kurdular.  
Barış zanaatların en zoru, onu inşa ederken yitirilen canlar savaşırkenkinden daha çok acıtıyor insanın canını; bu kesin. Ama çekilen acı yolu açsın sadece, içerdeki karayı büyütmesin. Yoksa elimizde ve gönlümüzde hiç geçmeyen, gittikçe katlanan ağrıdan başka bir şey kalmayacak. Yara kabuk bağlayamayacak. Sakine ve arkadaşları ve öncekiler, açık bir yara olarak bakacak yüzümüze.  
Mağaranın ağzında ışık görünmüşken, insana, buraya kadarmış dedirten çığın, toprak kaymasının altında kalmadan, orada olduğu kesin, bir görünüp bir kaybolan umuda tutunmak ve ısrar etmek bu yüzden önemli. O umudu Kürtler kendi elleriyle yeşerttiler çünkü, kimse ihsan etmedi, kimse altın tepside sunmadı.
Sakine, Kürt özgürlük mücadelesinin her kritik dönüm noktasında sembolik bir figür olabilmişti. Yaşarken direngenliğiyle efsaneleşmiş bu kadının
ölümü bir kayıp olarak değil müzakere sürecini, barışı zorlayan bir dönüm noktasına atılan imza olabilirse bu o ana en yakışan giysi olacak.
Evet geliyorlar; Kürt halkının kıymetlisi üç kadın için ağıtlar yakılacak, sloganlar atılacak, pankartlar açılacak… Zılgıtlarla uğurlanacaklar. Onlar giderken çözüm; akan kandan barış doğacak…
Yok başka şansı.
Temkinle ve ihtiyatla… inanıyoruz.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa