Zor zamanlarda doğru tutum!
Fotoğraf: Envato
Kürtler neden öldürülüyor diye sorulsa, karşı sorunun, hemen tüm halklar söz konusu edilerek gelmesi olağandır. Arap ‘coğrafyası’ en yakın ve güncel örnek gösterilebilir. Filistin’e, İrlanda’ya, Vietnam’a, Kore’ye, G. Afrika’ya kadar uzanılabilir. Benzer bir ‘kader’e mahkum edilmek istenip de, buna hayır diye ayağa kalktıklarında, kıyım ve suikastlarla dize getirilmeye çalışılan halkların adı sayfalarca tutar. Kürtler, Kürt oldukları için neden öldürülüyorlar diye sorulsa, sorunun ve yanıtın anlamı belirli bir farklılık gösterir: Bir halkın, aktüel ulusal hak eşitliği savaşı, ulusal boyunduruktan kurtulma; Türk, Arap, Fars ve başka uluslar gibi, kendi maddi ve kültürel zenginliklerinin sahibi olarak yaşama istemi, dostun ve düşmanın zihninde ve tutumunda yankısını bulur.
Paris suikastı/cinayetinin, yüz yıllık Kürt öldürülmeleri içindeki özel yeri, Kürt ulusal özgürlük mücadelesinin ateşi içinde harmanlanmış ömür(ler)in, özgürlük isteyen halkların tarihine emanet edilmek gibi bir ‘ayrıcalığı’nın olmasıdır. Her tür alçaklığın, her türlü zalimane politika ve baskının karşısında, can bedeli direndikleri için, halkları tarafından ‘ölümsüz’ addedilip manevi değerleri içine kazınanlar olmuştur. Diktatörlüğün zulmüne meydan okuyan devrimci kadın militan olarak Sakine Cansız, hem onlardan biri, hem de Kürt’ün neden bu denli çok öldürüldüğünün yanıtı olmuştur.
Kimileri, Kürtler toplu ya da küçük gruplar halinde katledildiklerinde, ‘gebersinler!’ şeklindeki ırkçı nefretleriyle saflarını belirler. Kimileri de, zulme karşı isyanın insan onuruyla bağdaşır tek tutum olduğunu bilerek, hak eşitliğinin, Türkiye’de ve bölgede yaşayan tüm halkların kardeşliği, ve birbirlerine kurşun atmadan yaşayabilmeleri için şart olduğunu bilerek Türk-Kürt ve Arap’ın ulusal tam hak eşitliğini her koşulda savunmayı görev bilirler.
İlk tutum düşmanlaştırıcıdır. Yüz yıllık hakim politika ve anlayışı dayanak alır. Gücünü oradan devşirir. Kıyımcı-kıyamcı, kolaycıdır. İkincisi, tehdit edici şiddet ve baskı hakimiyetine göğüs germe zorluğunu göze almayı gereksinir. Bir ulusun, bir sınıfın, bir zümrenin, diğer ulus, sınıf, kesim ve toplulukları zor yoluyla boyunduruk altında tutmasına karşı durmanın onurunu içerir.
Kürtler, neredeyse yüz yıl oldu, sahip olmaları gereken haklar için mücadele ediyorlar. Bedirhanların-Ubeydullahların isyanlarını bir yana bırakalım. Türk Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında, öncesinde ve sırasında, ulusal taleplerle ortaya çıktılar. Koçgiri’den başlayan, ve devlet yöneticilerinin 28 diye numaraladıkları isyanlar bunun içindi. Her seferinde öldüler ve yenildiler. Kürtler ve mücadelesi vardı, PKK yoktu. Ulusal hak talepleri reddedildiği için direniyor, arada, koşullara göre isyan ediyorlardı. 29. İsyan diye, yine devletin adlandırdığı son otuz yılın savaşı bu zemin üzerinde gelişti. 50 bin diye sayısı verilen ölümlere rağmen bastırılamayan direniş devam ediyor. Kapitalizm, Kürtlerin uluslaşmasını ileri boyutlara ulaştırdıkça, aşiret yapısından gelen çelişkiler geri planda kaldıkça, Kürt direnişi kitlesel boyut kazanarak ilerledi.
Artık dünyada, milyonlarla katılanların olduğu hiçbir toplumsal hareket, dozu ne denli yüksek olursa olsun sadece şiddetle, ve kolaylıkla yenilgiye uğratılamıyor. İki genelkurmay başkanı (Büyükanıt ve Başbuğ) PKK’ci değillerdi. “Yenilgiye uğratamayız” demişlerdi. Irkçılar anımsasınlar! “Taziye ziyareti”ne giden milletvekilini “parti disiplini” ile terbiye etmeye çalışan, sözüm ona çözümcü CHP yönetimiyle, “Zaza milleyetçiliği”ne(!) karşı Türk ırkçılığı bayrağını dalgalandıranlar, tarihe baksınlar! “Barış” talebinde bulunanları polis şiddeti ve zindanla karşılayanların “Müzakere yok!” demelerine, ve gladio cinayetleriyle konumlarını güçlendirmeye çalışmalarına rağmen, “görüşmelere oturma”larının nedeni oradadır. Bölgeye düzen vermeye soyunanlar, “Cephe gerisini sağlam tutmaya” ihtiyaç duyuyorlar. “Yeni Osmanlı” naralarına, korkup kaçan henüz yok. Bölge güçleri karşılıklı olarak güç gösterisinde bulunuyor. Suriye ilk adım olmak üzere, İran ve diğer kimi bölge ülkelerini daha ileriden kuşatmaya yönelik ABD ve Batılı emperyalist-sömürgeci devletlerin ihtiyaçları, “Güçlü cephe” için, NATO’nun cephe ülkesi ilan edilen Türkiye’nin, içerideki güçlü Kürt mücadelesinin baskısından kurtulmasını gerektiriyor. Çözümsüzlük, her yönden baskıya başlamış, zorlamaktadır. “Taviz” ne kadar geri düzeyde tutulabilirse, kâr hanesine yazılacaktır. Hükümet ve ‘devleti’nin politikası, barışseverlikten değil, mecburiyettendir.
Türkiye’nin her ulus ve milliyetten emekçileri, özellikle de Türk halkı, alacakları tutumla, ya “Birlikte yaşama”nın yolunu açacak, ya da kopuşun! Birlikte yaşamanın koşulu, Kürtlerin Türklerle ulusal tam hak eşitliğine sahip olmalarından geçiyor. Hiçbir ulusun başka bir ulusu baskıyla-zorla kendi hakimiyeti altında tutmaya hakkının olmadığını bilerek, devletin artık iyice çözümsüzlüğe batmış politikasına karşı mücadele edildiğinde, bu yol genişleyerek açılmış olacak. Türk ırkçılığını dayatanların ölümleri-öldürmeleri dayattıkları, bu savaşın daha on yıllarca sürüp gitmesinden yana olduklarını bilerek, ve hükümetin iki yüzlü manevralarına alet olmadan, özgürlük, demokrasi ve ulusal tam hak eşitliği için gerçek bir kitle baskısı yaratma zamanıdır. Zor zamanlarda doğru yerde durmak ve doğru tutum almak halkların hasletleri arasındadır.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40