İki gazeteci bir gündem
Fotoğraf: Envato
Dün, Türkiye’nin yakın tarihine iz bırakan iki gazeteci için düzenlenen etkinlikler bakımından önemli bir gündü.
Dün, Türkiye’de basının son yarım yüzyılı içinde önemli katkılar yapmış bir gazetecinin, daha yaşanır bir Türkiye için, halkların kardeşliği için, Kürt sorununun barışçıl çözümü için emek vermiş bir gazetecinin, Mehmet Ali Birand’ın toprağa verildiği gündü.
Dün, Hrant Dink’in katledilmesinin üstünden geçen 6 yıla karşın “adalet arayışını” sürdüren “Hrant’ın Arkadaşları”nın çağrısıyla düzenlenen katillere kol kanat gerilmesini protesto günüydü.
Ve tabii içinden geçilen süreç ve sürecin anlam ve içeriği dikkate alındığında Birand’ın ve Dink’in çabalarının boşa gitmediğini de görüyoruz. Özellikle de halklar bakımından!
Şöyle ki;
Geçtiğimiz yılın sonunda, İmralı’da Öcalan’la devletin görüşmeye başlaması, arkasından 3 PKK’li kadının Paris’te katledilmesi sonrasında ortaya çıkan tepkiler pek çok bakımdan önemli. Ama öncelikle Kürt sorununun barışçıl çözümü bakımından son derece önemli.
Hem Kürt siyasetçiler hem Kürt halk yığınları, uzun yıllardır, her vesileyle “barış talebini” dile getiriyorlardı. Ancak bu talep, Paris’teki vahşi cinayet sonrasında adeta çok zor bir sınavdan geçti. Ve hem Kürt siyasetçiler hem de Kürt halkı, o acılı ortamda, “Ne barışı?” demek yerine “Barış talebi”ni öne çıkardılar. Dahası katliamcıların amaçlarının farkında olduklarına gösterircesine, böyle durumlarda “Şehitler ölmez”, “İntikamın alınacak” gibi sloganları öne çıkarmak yerine “barış” talebini tek talep olarak öne çıkardılar: “Savaşın Kazananı, Barışın Kaybedin Olmaz!” sloganını büyük cenaze töreninin tek sloganı yaparak karalılıklarını gösterdiler.
Kısacası, geçen kısa sürede legal alandaki Kürt siyasetçiler ve Kürt halkı yek vücut, İmralı’da başlayan görüşmelerin bir barış müzakeresine dönüşmesinin arkasında olduklarını gösterdiler.
Peki bu gelişmeler karşısında Türk kökenli halk kesimlerinin tepkisi ne olmuştur?
Elbette Türk kökenli halk kesimlerinin Kürt halk yığınları gibi barış talebiyle sokağa döküldüğü ya da bu talebi etkin ve aktif biçimde ifade etmesi söz konusu değildir. Ne yazık ki böyledir. Ama şu da bir gerçek ki, İmralı görümlerinin legalize edilmesinden sonraki süreçte Türk kökenli halk yığınlarının tepkisi önceki aylar ve yıllardaki gibi olmadı. Tersine, artık marjinalleşen “Şehitler ölmez vatan bölünmez” yaygaraları üstünden politik rant sağlamaya amaçlayan “ulusalcı”, “milliyetçi” marjinal odaklar dışında en geride duran çevreler bile “Savaş duracaksa, ölümler olmayacaksa herkesle görüşülebilir” çizgisine geldiler. Basında da hamaset ve provokatif “dış ses” yerine bu, “Sorun çözülsün de nasıl çözülürse çözülsün” tutumu egemen oldu. Sözcü, Aydınlık, Yeni Çağ gibi sağın “sol”un ulusalcılarının gazeteleri dışında basın TV kanalları, bu “ihtiyatlı iyimserlik” tutumunda birleşmiş görünüyor.
Evet, Kürt halk yığınlarının barış talebi aktif, eylemli bir taleptir. Ama Türk halk kesimlerinin barış talebi pasif, barışı istemek ama onu kazanmak için bir şey yapmamak, ama engel olmaktan da vazgeçmek biçimindedir.
Geçmiş yıllar dikkate alındığında “bu da bir şey”dir. Daha da önemlisi bu durum, Türk kökenli halk yığınlarının aydınlatılması, Türk kökenli işçi ve emekçi yığınların demokrasi ve özgürlükler mücadelesinde, barış mücadelesinde aktif bir biçimde yer alması bakımından son derece önemli bir gelişmedir. Çünkü bu demokrasi güçleri için, geniş Türk kökenli halk yığınlarının kazanılması, onların ulusalcı, şoven milliyetçi kesimler tarafından yedeklenmesinin önünün kesilmesi bakımından çok önemlidir.
Birand’ın hayatını kaybettiği, Dink’in gerçek katillerinin hâlâ devletin yüksek makamlarını işgale devam ettiği bir dönemde her iki gazeteci için düzenlenen etkinlikler, sıcak gündemimiz barış ve demokrasinin geliştirilmesi mücadelesiyle de bağlantılı olduğu ölçüde anlamlanmaktadır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00