20 Ocak 2013 12:43

Çamurun içinde

Çamurun içinde

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Chicago yerel basınının önemli isimlerinden Arch Ward, 1933 yılında Chicago’daki dünya fuarının bir parçası olarak beyzbol liginin en iyi oyuncularını bir gösteri maçı vesilesiyle karşı karşıya getirme fikrini ortaya atar. Bir lige ait tüm yıldızları tek bir sahada buluşturmak… Bu Amerikan bakışına çok uygun ve fiyakalı fikir, kısa zamanda ülkedeki tüm profesyonel liglere uyarlanır. All-Star adı verilen bu maçlarla Türkiye’nin basketbol seyircisinin buluşması ise 2004 yılını bulur. Başlangıçta geç kalınmış bir karar gibi görünür.
All-Star organizasyonları zaman içinde vadettiği temaşanın ötesinde anlamlar üstlenir ve aslında sezon içindekilerin kötü bir kopyası haline gelen maçlar nadiren önemli hikayeler çıkarırken, oyuncuların onurlandırılması işlevi ön plana çıkar. Kendini basketbola adayan birinin hayatının kaç yılını o oyunun zirvesine birkaç adım uzakta ya da tam tepesinde geçirdiğini kavrayabilmeye yarar tarihe düşülen bu notlar. ‘Orada olma’ durumunun orada ne yaptığından bağımsız bir değeri vardır. Bu bir kaybeden mazereti değil, düpedüz gerçekliktir. Orada yaptıklarıyla kötü bir ün kazanmış olanlar vardır ama öncesinde bunu orada yapabilmeye layık görülmüşlerdir. Jamaal Magloire 2004 All-Star’da aldığı her topta post-up yaptığında hepimiz durumu yadırgamıştık. Staples Center seyircisi bile hoşnutsuzluğunu belli eder homurtularını esirgememişti. Fakat tüm bunlar Magloire’ın NBA tarihinde All-Star seçilen ikinci Kanadalı olduğu gerçeğini gölgeleyemedi. Bugün baktığımızda 2004 yılı, o maç, Magloire’ın kendini adadığı bu oyunda pek azlarının gelebildiği bir mükemmeliyet seviyesine ulaştığının nişanesidir. Dahası, 19 sayıyla Doğu takımının en skoreri olmuştur. O güne tanık olanlar için çirkin bir 19 sayıdır, fakat hayatının en ‘ihtişamlı’ sahnesinde “Ben de buradayım” demesinin tek yolu böylesine çirkin bir 19 sayıdır.
Türkiye’de bu isim altında yapılan maçlarda bu işlevin izine rastlamaksa çoğunlukla pek mümkün değil. Örnek arıyorsanız bu senenin “Türk Yıldızlar Kadrosu” tek başına yeterli. Ligi takip eden herhangi birisine sorun, 15 haftada fark yaratmış bir yerli oyuncudan söz etmesini isteyin. (Takımların coğrafi bir temelde değil de yerli/yabancı ayrımı üzerinden oluşturulması tercihinde belki ülkedeki her şey gibi basketbolun da batıdan doğuya homojen dağılmamış olması kadar, aksi takdirde burayı gerçekten hak edecek bir yerli oyuncu bulmanın zor olacağı endişesi de etkili olmuştur. Bir çaresine bakılırdı onun da gerçi.) Biraz düşünmesi gerekebilir, fakat sonunda söyleyeceği ismi tahmin etmek zor değildir: Ligde double-double ortalamayla oynamaya devam eden iki oyuncudan biri olan, bunun yanına maç başına 1 blok da eklemiş ve tek maçını izlediğinizde dahi yeni yükselen takımındaki ağırlığını hissedebileceğiniz Nedim Yücel. Kariyerinin olgunluk eserlerinden birini sunan ve büründüğü ‘ruhani lider’ kimliğiyle arka arkaya dizilmiş tüm o rakamları anlamsız kılabilen bir yüz. Bu bir adanmışlık ise eğer, şüphesiz örnek bir çilekeş. Fakat bu seçkide bir yer edinmesine yetmiyor. Başlangıçta…
Neyse ki Kerem Gönlüm ve Furkan Aldemir, hafta içi antrenmanlarında sakatlanıyor. Bir sakatlık üzerine “neyse ki” denmesi kulağa hoş gelmiyor, biliyorum. Fakat bu esrarengiz hafta içi sakatlıkları Türkiye’deki All-Star etkinliklerinin değişmez ritüellerinden ve bu durumda geçmiş, size şüpheci olmak için sebepler veriyor. Maç başına 17 dakikaya 5 sayı ve 6.5 ribaund sığdıran Furkan’dan boşalan yeri dolduruyor Nedim. Kerem’in yerini de takım arkadaşlarından biri alıyor, yabancıya gitmiyor. Türkiye pasaportundaki Ermal Kurtoğlu ismiyle oynayan Ermal Kuqo, maç başına 9 dakika 54 saniye süre alıyor. Basketbol tarihinin en verimli maç-başına-9-dakika-54-saniyesi olsa gerek. Türkiye pasaportundaki Ali Karadeniz ismiyle oynayan Michael Wright ise 21 sayı ortalamasıyla ligin sayı kralı. Buna neredeyse yarısı hücum ribaundu olan 6.5 ribaundu ve 55% şut yüzdesini ekleyin. All-Star maçında oynamak için, ligin yıldızlarından biri addedilmek için, ‘orada olmak’ için yetmediğini göreceksiniz.
Cumartesi gecesi televizyonumu açtığımda beni bir bilgi mesajı karşılıyor: “2013 Beko All-Star şöleni, tüm ihtişamıyla Lig TV 3 ekranlarında.” Son iki yıldan kesitler geliyor gözümün önüne, Fatih Söylemezoğlu geliyor. İhtişam sözcüğü havsalamdaki anlamına oturmuyor. Şölen? Belki şu Dogme 95 filmine adını veren şölene benzer bir şeydir… Ivan Turgenyev’in başyapıtı Babalar ve Oğullar’dan bir cümle: “Çamurun içinde oturuyoruz dostum ve yıldızlara uzanıyoruz.” Artık geç kalınmış bir karar gibi gelmiyor.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa