20 Ocak 2013 13:54

Barış mı gerçekten amaç?

Barış mı gerçekten amaç?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Soru yakıcı! Amaç gerçekten barış mı? Yoksa gene manevra mı? Hedefte, hakikaten barış ve Kürt sorununun az-çok demokratik bir çözümü mü var yoksa başkanlık sistemi ve Türkiye’nin ilk başkanı olmak mı? Hangisi?
Tamam, Amerikan baskılarına dayanamayıp yeni sürecin düğmesine basıldı. Basıldı da, süreç ne kadar “yeni”? İmralı’daki görüşmelerin yeniden başlaması bir yana henüz “yenilik” belirtileri fazlasıyla istisna. Hemen sadece görüşme ve “durun”, “oturmayın, kalkmayın”, “provokasyona gelmeyin” lafları… Bir de psikolojik saldırı üstelik: “Örgüt içi hesaplaşma”!
Tek laf dolandırılıyor ortalıkta: “Anneler ağlamasın.” Önemlisi, iki taraf da kastediliyor, Başbakan örneğin son Meclis Grup toplantısında “kurşun hangi adrese giderse gitsin ağlayan analar oluyor” diyor. Güzel. Peki gerisi? Gerisi eski terane. Ne mesela?
Anneler iki taraftan... Annelerde taraf tutulmuyor görüntüsü veriliyor, ağlamasınlar deniyor. Ama... Gerisi tekçilik. Türk-İslam sentezci tekçilik sürdürülüyor. Son Antep konuşması: “Afyonkarahisar’da, 2001, ne dedik? ‘Tek millet’ dedik, ‘tek bayrak’ dedik, ‘tek vatan’ dedik, ‘tek devlet’ dedik.” Yani, aynı eskisi gibi diyor.
Yetmiyor. İnkarda ısrar. Yine Antep’te: “Kürt sorunu diye bir mesele yoktur. Kürt kardeşimin sorunu vardır.” Kürt sorunu yoksa, neyi çözmek üzere ortaya çıktınız? Öcalan’la ne görüştünüz? “Yeni” olan ne? Hangi sorunu çözeceğiz diyorsunuz? Hâlâ “Milli Birlik Ve Kardeşlik Projemiz kapsamında bir çözüm süreci” edebiyatıyla nereye?
Mesele bir “yumuşaklık” meselesi mi? “Bugün toplumsal çözüm noktasında ciddi bir beklenti, talep var. Bizim bu beklentilere zarar verecek tutumlardan kaçınmamız lazım. Yumuşak dille konuşacağız.” Bu mu yani? Sertlikle olmadı, yumuşaklıkla mı, sopayla değil havuçla mı? Yine kandırarak mı? “Yenilik” burada mı? İ. Naim Şahin olmadı, B. Arınç verelim, öyle mi?
Paris cinayetlerini kastederek, Arınç, “yeni başlayan ve herkesin büyük bir ümitle sahip çıktığı sürece olumsuz katkı yapacağı endişesi vardı. Cenazelerine büyük bir olgunlukla sahip çıktılar. Diyarbakır halkını kutluyorum” diyor yumuşakça. Güzel. Peki, Başbakan ne diyor AKP MYK’da? “Ezdik”, “teslim aldık”, “çizgimize gelindi” içerikli provokatif laflar: “Terör örgütü ve BDP’nin bugün bu noktaya gelmesi, bizim başından beri ortaya koyduğumuz duruşun haklılığını gösteriyor.” Neyin doğruluğu? Tekçiliğin mi? Kürt sorunu yoktur inkarcılığının mı? Hak eşitsizliği dayatmasını sürdürmenin mi? Neyin?
Analar ağlamasın, kim ne diyebilir. Tabii ki ağlamasın. Tabii ki barış öyleyse. Ve çözümsüz, haklarda eşitsizlik sürerken barış olamayacağına göre, Kürt sorununda çözüm öyleyse. Amma, “Kürt sorunu yoktur” demekle yetinmeyen Başbakan, bir de diyor ki: “Silahlar bırakılıncaya kadar terörle mücadeleden asla vazgeçmeyiz.” Eee? Analar nasıl ağlamayacakmış? Silahlar kullanılmaya devam edilecekse, bu nasıl gözyaşı dindirme olacak? Barışa nasıl yürünecek? Silahlı barış mı?
Sen operasyon yapıyorsun. Vuruyor, öldürüyorsun. Kandil’i bombalıyorsun. PKK de durmuyor. Pusu kuruyor, BOTAŞ boru hattına sabotaj yapıyor. Böyle barışa ulaşılabilir mi?
Söyleyin savaş mı barış mı? Analar ağlamasın diyorsanız, adam gibi barış adımları atın! Yoksa sertlik, oy kaybettirdi diye yumuşaklık gösterisiyle oy derlemeyse niyetiniz. Ve barış laflarıyla Kürdü yumuşatıp kandırırım deyip BDP’yi “Başkanlık Sistemi”ne razı etmeyi kurmaksa.. bir manevraya daha ihtiyacınız olacaktır bilesiniz.
İşin aslı; Türkle Kürdün dilde, kendini yönetimde eşitliğidir. Hani yaratandan dolayı seviyorsunuz ya, yoksa Türkle Kürdü eşit yaratmadı mı!?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa