20 Ocak 2013 13:55

'Bölge jandarmalığı'nın ilanı

'Bölge jandarmalığı'nın ilanı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başbakan Erdoğan, Cumartesi günü Gaziantep’te yaptığı konuşmada, Türkiye’nin Suriye’nin iç işlerine neden bu kadar doğrudan karıştığına açıklık getirdi!
AKP Gaziantep İl Başkanlığı Danışma Meclisi’nde yaptığı konuşmada Başbakan, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik ilgisinin sadece bir “dış politika sorunu olmadığını” belirttikten sonra şunları söylüyor: “Bizim bu kadar çabamız, bütün uğraşımız, bu coğrafyanın tam anlamıyla bir barış coğrafyası, huzur deryasına dönüşmesidir. Binlerce on binlerce kilometre öteden gelip Irak’a girenler bu dünyada haklı oluyorsa biz 910 kilometrelik sınırımız olan ülkeyle eli bağlı tribünde seyirci olamayız. Gereği neyse bunu yapmamız lazım ve yaparız.”
Başbakan bu iki cümleyle aslında çok önemli iki şey söylüyor.
Birincisi, artık bölgede sadece dış politika yapmadıklarını ama Suriye’de asayişi sağlamak üzere müdahale ettiklerini söylüyor. Elbette böylece Suriye halkının kendi kaderini tayin hakkına saygı göstermek yerine, Suriye’de nasıl bir rejim kurulacağına Türkiye’nin karar vereceğini ilan ediyor.
İkincisi ise bu tutumlarına referans olarak Başbakan, ABD’nin Irak’a müdahalesini gösteriyor. “ABD binlerce kilometre öteden gelip Irak’a müdahale ettiyse biz neden sınır komşumuz Suriye’ye müdahale etmeyelim” derken Başbakan Erdoğan, diğer sınır komşularına ve bölge ülkelerine de aynı biçimde müdahale etme hakkının olduğunu, dolayısıyla da  Türkiye’nin “bölge jandarması” olduğunu ilan etmiş oluyor. ABD’nin ve batı emperyalizminin Türkiye’ye verdikleri “bölgesel güç rolü”nü böyle yorumluyor Türkiye’nin Başbakanı. Elbette bunun anlamı da, eğer “gerekirse” Irak’a da, İran’a da, başka bölge ülkelerine de benzer biçimde müdahale edilebileceğini ilan etmektir.
Bu gerekçe çok tipik!
“Bu coğrafyanın tam anlamıyla bir barış coğrafyası, huzur deryasına dönüşmesi” amacıyla bunu yaptıklarını, yapacaklarını söylüyor Başbakan. Ancak bu, başka ülkelere müdahale eden batılı emperyalistlerin  bütün sömürgecilerin iddiasıdır “barış ve huzur getirme” iddiası. Hitler, Mussolini, ABD, Fransa ya da İngiltere’nin yöneticileri bugüne kadar saldırılarını; “dünyayı kana bulamak, o bölgeyi ele geçirip yağmalamak için müdahale ediyoruz” diye yapmamışlardır. Tersine hep “bölgeye huzur ve barış getirmek için” yaptıklarını iddia etmişlerdir. En son örnek ise ABD’nin Irak’ı işgalidir. ABD “Irak’a demokrasi, özgürlük, bölgeye huzur ve barış getirmek için işgal ettiğini” söyledi. Ama ne getirdiğini biliyoruz.
Bu “jandarma yaklaşımı” sadece dış politikada Türkiye’yi maceraya sürüklemekle kalmıyor, Kürt sorununun çözümünde de çözümsüzlüğü, çatışmayı besliyor.
Kürt sorununun çözümüne ilişkin girişimler de hep bu noktada çöktü. Ve Başbakan ve Hükümet cenahı bunda ısrar edecek gibi görünüyor. Cumartesi günü Gaziantep’teki konuşmasında Başbakan Kürt sorununun çözümü için “PKK’nin silahlı güçlerinin sınır dışına çıkabilme şartı”nı açıkladı: “Silahlarını bıraksınlar, çıkmalarında yardımcı olalım!”
Sanki sorun birkaç bin insanın silahlı olmasıymış ve bunlar silah bırakınca Kürt sorunu çözülecekmiş gibi!
Ki, bu anlayışta ısrar edilirse İmralı’daki görüşmelerin de çok geçmeden akamete uğrayacağı da görülmez bir şey değildir. Çünkü sorun asayişle ilgili, dolayısıyla jandarma yaklaşımıyla alınacak önlemlerle üstesinden gelinebilir değildir. Öyle olsaydı zaten 800 bin kişilik, modern silahlarla donatılmış TSK, birkaç bin PKK gerillasını çoktan yenerdi!
Ama jandarma yaklaşımının bir özelliği de önceki yaşananlardan ders alınmaması; her olayı kendi başına, salt askeri önlemlerle çözebilirim sanmasıdır.
Hükümetin açmazı da buradadır. Hem dış politikada hem de dış politikayı olduğu kadar iç politikayı da belirleyen bir sorun olarak Kürt sorununun çözümü konusunda!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa