İki suikast bir sonuç

Paris’te 3 Kürt kadın siyasetçinin katledildiği suikasta ilişkin ilk ciddi resmi açıklama yapıldı. Paris Cumhuriyet Savcısı François Molins, olayın gerçekleştiği saatlerde binada olduğu ve giriş çıkışlarının kameralarla tespit edildiğini dile getirdiği Ömer Güney’in, “zanlı” ya da zanlılarından biri olduğu şüphesi ile tutuklandığını açıkladı.
Savcı, 1982 tarihinde Sivas’ın Şarkışla ilçesinde doğmuş olan Güney’in son iki yıldır “PKK ortamına girip çıktığını, ancak gerçekte kim olduğu konusunda henüz net bilgiler olmadığını” söyledi.  
Fransa Kürt Dernekleri Federasyonu Başkanı Mehmet Ülker ise, Fırat Haber Ajansına yaptığı açıklamada, Güney’in 18 Kasım 2011 tarihinde Villiers-le-Bel’deki derneklerine üye olduğunu belirterek, “Ancak tüm araştırmalarımız bu kişinin hiçbir Kürt derneğinde resmi bir görev üstlenmediği yönündedir. Sadece bir üyedir. Gecelere, aktivitelere katılan, dil sorunu olan insanlara tercümanlık yapmaya çalışan biri. Bu şekilde güven veriyor. Kendisini Fidan Doğan arkadaşımız arıyor. Sakine Cansız’ın Kürt Enformasyon Bürosu’na getirmesini istiyor” diye konuştu. Ülker, Remzi Kartal’ın da katıldığı TV programında Ömer Güney’in PKK üyesi olmadığını kesin bir dille belirttiğini hatırlatıyor ve “Amcası da katıldığı bir televizyon programında ailece PKK ile hiçbir bağlarının olmadığını söyledi. Kısacası karanlık biri gibi geliyor bize” diyor.
Son olarak KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan da, Güney’in PKK sempatizanı bile sayılamayacağını belirterek, Paris’teki suikastın arkasında Türk devletinin olduğundan şüphe duymadıklarını söyledi.
Başbakan Erdoğan da dahil Türkiye hükümetinin bütün yetkililerinin, “PKK içi infaz” dediği bu suikast için hükümete yakın yayın organları da henüz Fransa’da resmi bir açıklama dahi yapılmadan, “PKK içi infaz kesinleşti gibi” diye manşetler atabildiler.
Bu şaşırtıcı değil. İmralı’da MİT üzerinden Öcalan ile görüşmeler yürüttüğü bir süreçte gerçekleşen bu olayın bu sürece karşı olan güçlerce yapılmış olması ihtimalinin ilk akla gelen tezlerden biri olduğu dikkate alındığında, -aynı zamanda PKK ile savaşan bir güç olarak- Türkiye devleti ve hükümetinin kendisini böyle bir ithamın hedefinden çıkarmak istemesinin yadırganacak bir yanı yok.
Tüm bunları belirttikten sonra Paris’teki suikasta dönerek şu an elde bulunan tek kişi üzerinden iz sürmeye çalıştığımızda aklımıza bir başka suikast geliyor: 17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay 2. Dairesine Avukat Alparslan Arslan tarafından gerçekleştirilen saldırı.
Danıştay İkinci Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in öldüğü aralarında Daire Başkanı Mustafa Birden’in de yer aldığı dört Danıştay üyesinin ise yaralandığı olay, “irtica tehdidi” algısının pompalandığı bir dönemde gerçekleşmişti ve laikliğin temel direklerinden biri olarak kabul edilen bir kuruma yönelmişti.
Alparslan Arslan sahip olduğu avukat kimliği sayesinde güvenlikten silahıyla birlikte kolaylıkla geçerek suikast noktasına gidebilmişti.
Benzer bir şekilde, Ömer Güney de, dil bilen biri olması nedeniyle Kürt kadın siyasetçilerin tercümanlık işlerinde değerlendirilen biri. Yani onların dibine kadar girebilen ve bu özelliğiyle onlara yönelik bir suikast için de kullanılabilecek biri durumunda.  
1. Ergenekon davası kapsamında yargılanması devam eden davanın iddianamesinde Danıştay saldırısının “Ergenekon Terör Örgütünün istediği gibi kaos ve kargaşa ortamı yaratmak” amaçlı yapıldığı ifade edilmişti.
Eğer Paris suikastında rol aldığı kesinleşirse Ömer Güney’in arkasındaki iz de bizi bir yerlere götürecektir.
Yakınlarının anlattıkları dikkate alındığında Ömer Güney’in, Türk gladyosu tarafından tetikçi
olarak seçilmesi yadırgatıcı olmaz.  
Gelişmeleri izlemeye ve sorgulamaya devam edeceğiz.