İhbar ve fiş ülkesi
Ne oluyoruz yahu! Yeter artık, bunun bir sonu, insafı izanı, vicdanı yok mu? Yurttaşlar yedi sülalesine varıncaya kadar fişleniyor, birilerinin göz kırpmasıyla “gizli tanık”lar icat ediliyor. Kamu vicdanını yansıtmakla yükümlü olması gereken ve “ana akım medya” diye adlandırılanlarda yeterli bir ses çıkmıyor.
Olup bitenleri küçümseme ya da kanıksama almış başını gidiyor. Sanki “İhbaristan ve Fişistan” olmamız normalleşiyor gibi.
Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın deyişiyle işkencehaneye dönüşen, (Mustafa Balbay da “Zulümhane” demişti) Silivri’de onlarca gazeteci yıllardır tutuklu tutuluyor. 18 Şubatta Silivri’deki duruşmada olmak gerekiyor.
Şöyle bir baksanıza; kıyıda köşede neler oluyor?
Kocaeli’de bir öğrenci “velisi” her kimse, İzmit Nuh Çimento İlköğretim Okulunda, 3. sınıf öğrencilerini Cebrail Sürücü’nün “Barış Çocukları” kitabını okuttuğu iddiasıyla ihbar ediyor. İzmit İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü öğretmen hakkında soruşturma açıyor.
Buna tepki gösteren başka veliler olayı basına duyuruyor. İktidara yakın gazetelerden zaten beklenmez, ama öteki gazetelerde de pek yer bulmuyor, Evrensel dışında. Ama o da soruşturma sürecinin ne durumda olduğunu henüz duyurmadı, yani gazeteciliğin takipçilik ilkesini şimdilik ihmal etmiş görünüyor.
Bu fişleme illetinin 2004’te başladığını TBMM İnsan Hakları Alt Komisyonu, Hozat’ta Jandarma Alay Komutanının Hozat’taki muhtarlara “Tuncelililerin yüzde sekseninin sol örgüt üyesi olduğunun tespit etmiş bulunmaktayız” dediğini ve köylüleri tehdit ettiğini belirliyor. Olayın aynı doğrultudaki ayrıntılarına daha fazla girmeye burada gerek yok.
İhbarcılık bir yana, fişleme olayları da akla zarar verecek boyutlara ulaştı. (Bkz. Bu köşede “Çağdaş Fişleme” kutusuna.)
Bunlar yetmiyormuş gibi, bir de sansür belası var. Aydın İleri (Yurt gazetesi, 12 Ocak) diyor ki: “AKP’nin ustalık dönemi sansürle geçiyor.
Çeşitli nedenlerle 2012 yılı boyunca 19 bin 507 site engellendi. Sansür kimi zaman devletin üst makamlarının kimi zaman bir öğretmen eliyle gündeme geldi. Elazığ’da kütüphane müdürü, bir tiyatro dergisini şikayet eden birkaç vatandaşın dilekçesiyle raftan kaldırarak, yayınevine geri gönderdi.”
ÇAĞDAŞ (!) FİŞLEMELER
Emre Kongar, 19 Ocakta Cumhuriyet’te sağlık durumlarımızın fişlendiğini ayrıntılarıyla anlatıyor. Biz buraya sınırlı bir alıntı yapabiliyoruz.
- Bazı aile hekimleri evlere telefon edip, hamilelik testi yaptıranların sonuçlarını aile bireyleriyle paylaşıyor, hamile kadının durumunu soruyor.
- Reçeteler de artık elektronik; kimin ne hastalığı var, kim ne ilaç kullanıyor, artık elektronik kayıt altında.
- Üstelik iktidar, kaç çocuk yapılması gerektiğinden kürtaja, sezaryene kadar insanların hem mahremiyetlerine hem de en temel haklarına karışan söylemler kullanıyor.
- Sosyal Güvenlik Kurumu, Maliyenin zaten yakından takip ettiği banka hesaplarına erişime ve hatta bunlar üzerinde tasarrufa yetkili kılındı. Kredi kartları kayıtları ile herkesin ne zaman, nerede ne yaptığı, ne harcadığı biliniyor.
- Totaliter toplumun alt yapısı böyle oluşturuluyor.
Emre Kongar, CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, benzeri konuların takipçisi olacağını açıkladığını da kaydediyor; ”... biz de onun sayesinde gerçekleri öğreniriz” diyor. (Biz de. N.G.)
BİR ŞİİR
Arada bir şiirle soluklanmadan edemeyiz. Karacaoğlan’dan şu dizeleri paylaşmamıza ne dersiniz?
“Cennet cehennemi yoktur diyenler / El hakkın alıp haksız yiyenler /Al yeşil konakta hükmeyleyenler / Dur bakalım canım beyler kalır mı // Karacaoğlan her cefayı biliyor/ Sualcılar yedi yerde soruyor / Yetmiş iki millet bir araya geliyor / Dur bakalım canım mahşer kalır mı”
BİR ALINTI
Eskiden “iktibas” derdik şimdi alıntı diyoruz. Eskiden “ahval” derdik, şimdi durum deyip geçiyoruz. Ahval ve şeraiti özetlemek varsayımıyla, Güncel Hukuk dergisinin ocak sayısındaki “KİLİSE-HUKUK-AYDINLANMA, Sonrasında Basın ve Medya” başlıkla yazıdan bir paragraf sunalım:
“Günümüze dönüp medyanın haline bakalım. Eskiden tekelleşmeden, Turgut Özal’ın iki buçuk medya söyleminden yakınırken, şimdi nerdeyse bütün medya ‘Tek el’in hükmü altına girdi. ‘Tek el’in adını açıklamaya gerek var mı?
Recep Tayyip Erdoğan.”
Peki, bunu yazanın adını açıklamaya gerek var mı? Kayserili değiliz, ama yine de övünmek gibi olmasın; “Medyatik Medya” köşesinin yazı emekçisi.
KİM? KİM? KİM?
Uludere / Roboski’de 34 sivilin savaş uçaklarıyla bombalanarak öldürülmesinin üzerinden 393 gün geçti. Hâlâ bu emri kimin verdiği ve onayladığı açıklan(a)madı. O kadar alt komisyonlar üst komisyonlar kuruldu, henüz bir sonuç yok.
Bir de bu komisyonları arama komisyonu kurulsun bari!
BİR NORMALLEŞTİRME ÖRNEĞİ
Geçen Pazar sabahı, “24” Televizyonunda Ali Bayramoğlu, sunduğu “Siyaset 24” programında öyle bir laf etti ki o programda söylenen doğruları silip süpürdü.
“Barış sürecini” sabote etmek, durdurmak isteyenlerin yine olabileceğini, toplu öldürme olaylarının yaşanabileceğini vurgulayarak:
“Beş, on, on beş hatta elli kişi öldürülebilir, süreç durur, ama hiç önemli değil, bir süre sonra süreç yine devam eder” dedi. Barış süreci korumaya çalışılırken, böylesine bir şiddet ve nefret söylemi, (dil sürçmesi olsa da) tehlikeli. Bu tür söylemlerin, sokağa, dağa taşa nasıl yansıdığı ve yansıyacağı düşünülmeli. Şiddeti ve nefreti normalleştirmekten kaçınmalıyız. TGC’nin Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi de bunu öngörür.
Programın sonunda iyi geceler dileğiyle karşılaşınca, bir “tekrar” programı izlediğimizi anladık; yine de istifadeli oldu.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!
Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.
Evrensel'i Takip Et