'Görüşmeleri' asıl tehdit eden ne?

Paris’te üç PKK’li kadının katlinden 11 gün sonra, Fransız polis yetkililerinin yaptığı açıklamaya göre bugüne kadar elde edilen tek sonuç, Ömer Güney adında bir kişinin “cinayet şüphelisi” olarak tutuklanmasıdır. Fransız yetkililere göre; Ömer Güney son iki yıl içinde Avrupa’daki Kürt çevrelerinin üye olduğu bir derneğe üye olmuş ama siyasi faaliyetler içinde aktif yer aldığına dair hiçbir belirti olmayan Sivaslı bir “Türk vatandaşı”dır. Diğer açıklamalar ve bulgulardan anlaşılmaktadır ki; Ömer Güney, Türk kökenli, ailesi sağ görüşlü, PKK ile de bir ilgisi olmamış, dernek çevresinde tercümanlık vb. gibi işler yapan, psikolojik sorunları da olan bir kişidir.
Savcılığın ortaya koyduğu belgeler Ömer Güney’i şüpheli yapmaktadır ama cinayeti onun işlediğini kanıtlar mahiyette olmadığı gibi, cinayetin arkasındaki güçler ve cinayetin amacıyla ilgili de hiçbir ciddi ipucuna işaret etmemektedir.
Oysa bu tür cinayetlerde asıl önemli olan, cinayeti işleyen kişiden çok cinayetin hangi amaçla ilgili olarak işlendiği, arkasında hangi güçlerin olduğudur.
Bu açıdan bakıldığında ortada ilk günkünden daha ileri bir açıklamaya meydan verecek bulgular yoktur.
Ancak buna karşın Başbakan Erdoğan, sanki ortaya çıkan belgeler ve Ömer Güney’in tutuklanması, kendi tezleri olan “örgüt içi hesaplaşma”yı kanıtlamış gibi, “Bu cinayet arkasında Türk gladyosunun (kontrgerillanın) olabileceğini iddia edenlerin çıkıp özür dilemesi gerektiğini” söylemektedir. Oysa bir kontrgerilla cinayeti olabileceğini söyleyenler (ki, cinayetin bir kontra cinayeti olabileceği bu köşeden de dile getirilmiştir) “Bu cinayeti Hükümet tezgahladı” dememişlerdir.
Bu yüzden de asıl olarak, ortada hiçbir kanıt yokken, bizzat Başbakanın kendisi, yandaş basını ve partisinin sözcüleri, bu cinayeti “örgüt içi hesaplaşma” ilan ederek, görüşmeleri sürdürdükleri PKK ve BDP üstünde şaibe yaratmayı amaçlamışlardır. Ama oraya çıkan Ömer Güney profili onun “örgüt içi hesaplaşma”nın elemanı olmaktan çok bir kontra cinayetin elemanı ya da yardımcısı olma ihtimalini çok daha kuvvetli hale getirmektedir.
Başbakan elbette sadece “Madem cinayetin arkasında hükümetin olduğunu ispat edemediniz öyleyse özür dileyin!” demekle de kalmıyor, İmralı’ya giden Ahmet Türk üstünden, bundan sonra İmralı’ya gidecek olanların da hükümetin hoşuna gitmeyen açıklamalar yapmasını yasaklıyor!
Başbakana göre; Başbakan Ahmet Türk’ü, “makul konuşan bir kişi” diye İmralı’ya göndermiş, ama Ahmet Türk, İmralı’dan döndükten sonra Başbakanı, “Kürtlerin başına bomba yağdırıyor” diye eleştirmiş!
Başbakan Ahmet Türk’e tepki gösteriyor. “Ben seni İmralı’ya göndereyim. Sen de gel, beni Kürtlerin başına bomba yağdırmakla suçla. Olmaz böyle!” diyor.
Başbakanın söylemine bakılırsa, Ahmet Türk bir daha İmralı’ya gönderilmeyecek! Ve bundan sonra İmralı’ya gidip sonra da hükümetin politikalarını eleştirenler bir daha görüşmelere katılamayacak!
Başbakanın niyeti bu görünüyor.
Peki böyle bir siyasi görüşmeden hayır beklenebilir mi?
Ahmet Türk, Başbakanla aynı görüşte olmadığı için ayrı partidedir. Diğer İmralı’ya gidecek BDP’liler de için de böyle! Bu yüzden de hem görüşmelere katılacak hem de farklı görüşlerini, belki öncekine göre daha yüksek sesle, ifade edecekler. Böyle bir siyasi görüşmenin doğası bu.
Böyle bir tutum Başbakana göre “olmaz”dır!
Bu anlayışın “görüşmeler” için asıl problem olduğu da ortadadır. Çünkü Başbakan hem Kürt sorunu gibi çok zorlu ve çok yönlü bir sorunu çözmek için masaya oturuyor hem de sanki sadece eli silahlı bir grup adama elindeki silahı bıraktırmayı ana sorun yaparak, sorunu bir “asayiş sorununa” indirgiyor.
Öyle görünüyor ki, İmralı görüşmelerini asıl tehdit eden bu yaklaşımdır. Başbakan Kürt tarafını gerçek ve meşru bir muhatap olarak görmeyi hazmedemediği sürece, bu risk büyüyecek görünmektedir.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et