Kel, kör ve bakar kör
Öldürülüşünün yıldönümüydü bu ayın yirmidördüncü günü. Kim bilir en acı gerçeği dillendirip kim vurduya gidişinin demeliyim belki de. Hani öldürenleri bir türlü; hem de her türlü bulunamadı ya!… İşte o olayın yıldönümüydü. Hem de yirmincisi. Yolsuzluktan hüküm giymişlerin öldüklerinde sırma saçlı; emek hırsızlığı yapmış olanların da badem gözlü yapıldığını görünce, bütün bunlardan yoksun (!) yaşayamadan giden onu anımsayasım tuttu yüreğim yanarak.
Yıllar önce, yani yirmi yıl önce karşılaştığımız, yaşamak zorunda kaldığımız o “Uğur”suzluğu, 6 Mart 1993 günlü Cumhuriyet’ in “Onbinler MUMCU için yazdı” köşesinde anlatmağa çalışmıştım.
“Uğur’suzluk çöktü yüreğimize.
Bir pazar günüydü. Aylardan Ocak. Üstelik de 24 Ocak. Hani şu dalga geçtiğin, bir güzel eleştirdiğin, Tokat çemeni gibi hem meşhur hem de ünlü ekonomik kararların yıldönümüydü. Kimbilir belki de bu yıldönümüne ilişkin bir yazı yazacaktın. Belki de yazmıştın.
Telefon çaldı. Konuşmalar iyi değil. Kötü bir olayın habercisi. Öyle bir izlenim veriyor. Evdeki tüm uslar bu konuşmalarda. Bir şey düşünmek olası değil. Anlaşılan o ki sen o yıldönümü yazısını yazamayacakmışsın. Salt onu değil, artık hiç yazı yazamayacakmışsın. Sen yokmuşsun artık. Kıymışlar sana da. Şaşkınlık. Uslar karmakarışık. İnanası gelmiyor insanın. Nasıl gelsin ki… Oysa beklenendi. Zamanı bilinmiyordu. Sen de sürekli “aklımda” dermişsin ya.. Yine de, inan ki yine de ciddiye alamadık. İnanç dolu bir yürek, sağlam bir kafa ve bir yiğit adam. Atatürkçülüğün, laikliğin, demokrasinin düşün anıtı. Hemen gidiveremezdi. Bir bombaya yenilmezdi. Sen kendin bir bombaydın be Mumcu.
TV yineledi haberi. Olacak gibi değil. Bir sessizlik, bir “Uğur” suzluk çöktü yüreğimize, küçücük evimize. Yaşama çöktü, ülkeye çöktü. Dayanılası değil.
Ne olacak şimdi? Ne yapacağız biz. Ve bizler. Seninle olmayı biz seçmiştik. Ama sensizliği değil. Sensizliğe alışmak zor. Onun için “Gözlem” in sürmesini istiyoruz ve diliyoruz. Hem de sürekli olarak. Güncel olsun ya da olmasın, eski yazıların sürekli yinelensin. Köşen boş kalmasın. Sanki bir yere gitmişsin gibi. Bir yere gitmişsin de bugün yarın gelecekmişsin gibi. Salt yüreğimizde değil, aramızdaymışsın gibi.
Ve böylece, seni bir kez öldürenler, her gün bir kez ölsünler istiyoruz.
Diliyoruz, yüreğimize, yaşamımıza soktukları “Uğur” suzluk, uğursuzlukları olur.”
Evet, bir pazar günüydü. Aylardan Ocak. Üstelik de 24 Ocak. Hani şu dalga geçtiği, bir güzel eleştirdiği, Tokat çemeni gibi hem meşhur hem de ünlü ekonomik kararların yıldönümüydü. Evde tavla oynuyordum karımın babası ile. O kötü haberi alınca tavla mavla kalmamış, evin karanlık odasına zor taşımıştım şaşkın, üzgün bedenimi. Ve orada boşalabilmiştim. Karımın anası ise şaşkın bana bakıyordu. “Adam ağlıyor ya!..” demişti şaşkınlıkla. Göz yaşlarımın arasından ona bakıyordum ben de başka türlü bir şaşkınlıkla.
Ve bir yıl sonra da, 25 Ocak 1994 günü Cumhuriyet’ te bir mektup yazmıştım ona. Aslında ilki de mektupdu; ama bu açık açık mektuptu:
“Uğur Mumcu’ ya mektubumdur
Sevgili Mumcu, senden sonra da yazıların bir süre sürdü. İçimiz burularak bir kez daha okuduk onları. “Sağ ol” diyecektim ama anlamsız kalacağını ayrımsadım birden. Onun için “var ol” diyorum. Hem yüreklerimizde varolmanın doyulmaz onurunu sürekli yaşamak için, hem de yazılarının hep sürmesi, hep varolmasını dilemek için. Biz? Yaşıyoruz işte… Ama bildiğin gibi değil. Köprülerin altından ne biçim sular aktı, akıyor.
Üstelik de ne biçim yeni köprüler yapıldı!… Çok isterdim tüm bunları yaşamanı. Hem de yazmanı. Ne hoş olurdu senin kaleminden olanı biteni okumak. İnsanların bakıp da göremediklerini, ya da görmek istemediklerini, dürüp büküp, güldürtüp düşündürüp gözlere sokan yazılarını özlüyoruz. Nasıl yazdığını görmeyi çok isterdim. Neleri mi? Neleri… ah… neleri…
…”
Neler nelerle sürüp gidiyordu mektup. Gerisi memleketin durumları, dedikodusu… Onu anmak için gerisine gerek yok. Bu denlisi yeter. Aslında bu hafta böyle bir şey yazmak da istemiyordum, acıları deşmemek için. Ama dedim ya keller sırma saçlı, körler badem gözlü yapılınca, insanlar da bakar kör gibi izleyince Uğur Mumcu’ nun değerini bir kez daha anlayalım istedim. Uğur’lar olsun!.. Uğur’lar olsun!…
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![Marmaris Turgut Koyu’nu kurtaran mahkeme kararı: “ÇED gerekli değildir” kararı iptal](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/284338.jpg)
Marmaris Turgut Koyu’nu kurtaran mahkeme kararı: “ÇED gerekli değildir” kararı iptal
![Kaynak sağlığa, eğitime değil sanayiye aktı](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/254547.jpg)
İletişim Başkanlığı deprem raporu: Kaynak sağlığa, eğitime değil sanayiye aktı
![Çayırhan işçilerinin özelleştirmeye karşı yürüyüşü devam ediyor:](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/284233.jpg)
Özelleştirme karşıtı yürüyüş sürüyor: Eylemler üretimi de etkilemeli
![Diyarbakırlı işçiler sürece ilişkin temkinli, iktidardan umutsuz](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/280807.jpg)
Evrensel'i Takip Et