Şir, şiir ve hayat
Fotoğraf: Envato
Yine zorlu bir süreçten geçiyoruz. Bir yanda barış söylemlerinin dile getirildiği, diğer yandan bu süreci tıkamaya çalışan; ama eskiye oranla gücü bir hayli zayıflamış bir dönemi yaşıyoruz. İyi ile-kötü, mutluluk ile mutsuzluğun at başı gittiği böyle ortamlarda kendimi şiire veriyorum. Zira şiir insana yaşama tutunma gücünü verir, yarına daha bir bağlanma duygusunu yaşatır.
Şiir, içten gelen ve gür bir sesle söylenen yarına olan bir özlemdir. Bir direnme, karşı koyuştur egemenlerin yaşamın önüne inşa etmeye çalıştıkları kalelere karşı. Bu yüzden şiir duygu yüklü ve cesur olmalıdır. Sessiz olmak, süslü kelime oyunlarına başvurmak, suya sabuna dokunmamak öncelikle şairin kendine olan saygısızlığıdır. Çünkü şair her mısrayı kanıyla, emeğiyle, uykusunu bölerek yazar. Gerçek şair hayatın dayattığı ve önüne koyduğu risk ve tehlikelerden değil, bu olumsuzlukların içinde yaşanan hayattan etkilenir ve onu çözümlemeye, anlamlı kılmaya ve daha yaşanılır olmaya dair çaba gösterir. Bu düşünce ki bize inancı ve doğru yolu gösterir.
Şair, yaşamda her davranışıyla, her üretiğiyle önümüze engeller koyan, barışın yerine savaşı dayatan, kapitalist sistemin bu vahşi işleyişini, en güzel ve en anlamlı bir şekilde sanatın estetik kurallarından ödün vermeden koymak zorundadır. Ancak bu şekildeki bir eylemlilik ve üretim, bize daha yaşanılır bir dünyanın olabileceği düşüncesini hatırlatır ve o gücü verir.
Amacım şiir ve şairi dar bir kalıbın içine sığdırmak değildir. Ya da şiiri siyasetin yedeğine sokmak. Ne var ki şiir ve şair hayattan kopuk değildir. Onun günlük gel gitleri arasında şekillenir. Her gün yaşadığımız, tanık olduğumuz nice olay bizde değişik duygu ve düşüncelere neden olur.
Cemal Süreyya “şairin hayatı şiirinin de bir parçasıdır” der. Arif Damar ise daha ileri giderek “şair sadece yaşadığı dönemin bir tanığı değil, aynı zaman da bir suçlusudur da” der. Bu da bize gösteriyor ki şiiri yaşamdan soyutlayan, onun gerisine koyan şairin şiiri toplumsal gerçeklikle uyuşmadığı için okuyucuyla herhangi bir iletişime izin vermez. Onda ne sanatsal ne de yaşamsal bir etki yaratır.
Yaşadığım bunca yıldan sonra öğrendiğim bir şey var. Biz yani okuyucu ancak hayata tutunan ve ondan beslenen şiirin dostu ve alıcısı olabiliriz. Bu da neden ezilen, dışlanan, kendisine haksızlık yapılan insanlara olan yakınlığımızı da açıklar. O halde biz şiiri sadece bir duygulanım, etkilenim olarak değil; aynı zamanda bir düşünme ve davranış olarak da düşünürüz, kabul ederiz.
Şiirin bu yanı nerden kaynaklanıyor? Öncelikle onun hayatla, toplum, insan ve ölümle olan ilişkisinden kaynaklanıyor. Bu karşılaşma her şeyden evvel şiirdeki ve içerdiği anlam, verdiği mesajla alakalıdır. Bu içtenliği ve samimiyeti şiirine yansıtan şair keza toplumsal ilişkilerde de aynı oranda etkili ve güçlü olacaktır. Yani her koşulda duygu-düşünce ve hayatla aynı etkiyi yaratacaktır.
Bu kendisine uygarlığın doruğu tanımını uygun gören yüzyıl bize her an iki yüzlülüğü, kendine yabancılaşmayı ve dış çevreyi görmemek ve önemsememeyi öğretiyor. Hepimize duruma göre değişen birer maske vermiş ki hem kendimizi bununla kandırıyor, hem de avutuyoruz. Çoğu kez yaşanan insanlık dışı uygulama ve olayları görmüyor, duymamazlıktan geliyoruz. Bu da bizi durmadan insanlığın temel değerlerinden uzaklaştırıyor, dejenere ediyor. İşte gerçek şair bu çürümüşlüğü ve kendine yabancılaşmayı gören ve bunu eserleriyle hissettiren kişidir.
- Bir kuşağın katilleri 21 Haziran 2014 00:29
- Kapanmasın kirpiklerin 14 Haziran 2014 00:09
- Şiire saygıyla 07 Haziran 2014 00:27
- Zinciriye şairleri 31 Mayıs 2014 00:05
- TÜYAP Diyarbakır 24 Mayıs 2014 00:12
- Vicdan göçüğü 17 Mayıs 2014 00:26
- Sanat bir yürüyüştür 10 Mayıs 2014 00:14
- Dünyanın gülü Mayıs 03 Mayıs 2014 00:07
- Ortak vicdan 26 Nisan 2014 00:04
- O gün 19 Nisan 2014 00:09
- Enfal 12 Nisan 2014 07:24
- Seçimden sağaltılanlar 05 Nisan 2014 00:01