26 Ocak 2013 14:22

Hukuk

Hukuk

Fotoğraf: Envato

Paylaş

***
Avukatların da tutuklandığı, çürümüşlüğüyle “mutena” bir zamandayız. Avukatların da tutuklandığı çürümüşlüğün, işkencenin, katliamların “mutenalaştırdığı” bir dönemin, 12 Eylül faşist askeri diktatörlüğünün devamını yaşadığımızı her fırsatta ve gaddarca hatırlatan bir zaman bu...
Yoksulların semtlerini yıkarak “Mutena” kılıyorlar bu zamanı. İşçilerin haklarını yıkarak, gençleri, kadınları yıkarak tarihe mutena kılıyorlar bu zamanı. Hayatın her alanında para diktatörlüğünün “mutena” saldırganlığıyla karşı karşıyayız. Uzun yıllar ve bugün, saldırganlarla, halkı, hakkı savunanların çatışma sahnesidir.

***
Halk ve hak... Hukuk’un bunlarla da yakın bir ilişkisi var. Hukuk Arapça bir kelimedir; “Hakkın çoğulu” haklar toplamıdır...
“Hakikat” kelimesiyle de akrabadır hukuk.  Türkçe’ye, “Gerçek”, “Gerçeklik” diye dönüştürülmeye çalışıldı hakikat. Olmadı. Onun kapsamına, derinliğine uzak bu kelimeler.
Bir tarafın haklarını değil, taraflarını haklarını kapsayan olgudur hukuk. Bir haklar sisteminin bilimi ve uygulamasıdır; haklar / taraflar arasındaki çatışmada, hangisinin “hakk” olduğuna karar verme ölçütlerinin sistemidir...
***
Dilbilim alandan baktığımızda da, hukuk teorilerini incelediğimizde de pek çok bakımdan hayran olabiliriz bu kavrama. Mantıklar, terimler, terimlerin ara yüzleri ve arka planları, evrensel ölçekte problemler... Bütün bunların ışıltısı zihin geliştiricidir.
Gel gelelim ki siyasal yönetim biçimlerinden, toplumsal eşitliğin, adaletli dağılmasını sağlayan veya engelleyen üretim tarzlarından kopuk düşündüğümüzde, yani salt bir bilimsel disiplinin içinde kalarak okuduğumuzda doğrudur bu teorik ışıltı.
***
  Mark Mellon’un “Yargıçlar” adını verdiği desenine bakarak düşünüyorum hukuku...
Tasalanmayın, size, resimdeki yüzlerin mendeburluğunu, ellerinden, kalemlerinden damlayan kanı anlatacak değilim. Bunlar bakar bakmaz görülebiliyor.
***
 Hukuk da düzenin toplamını yapan bütün kurumlar ve ideolojiler gibi bir çatışma alanıdır, doğduğu günden beri böyledir bu. Bir zamanlar hukuku peygamberler, halifeler, bilgeliğine iman edilen kişiler uygulamaya çalışırdı. Bugün bu işleri “Ben devletim” diyen egemen güçlerin, onlara bağlı kurumları yapmaktadır. Devletin niteliği neyse, hukuku da odur.
***  
 Mellon’un “Yargıçlar”ının yüzlerindeki bu ifadeler toplamını, “Salt hukuka,” hukukun teorik vadilerinin derinliklerine bakarak anlayabilir miyiz? İrine kesmiş yarayı andıran bu kindarlık, bu bönlük, bu kibir hukuku, hukuk dışı bağıntılarıyla da analiz edemeyen bir sanatçının elinden çıkabilir mi?
İnsanı, diğer canlılardan ayıran şeylerin başında “hakk” kavramını dillendirmesi, adaleti sağlayacak kurumlar yaratması; bunun gelişmesi, değişen ihtiyaçlara yanıt verecek hale gelmesi için çabalaması gelir.  Ama, para diktatörlüklerinde, bu kurumlar, içeriğinde olması gereken şeylerin yanılsamasına dönüşmektedir.  
 ***
Mellon’un eseri, handiyse “Çok basit yapmış” diyebileceğimiz bir ustalık taşıyor. Bu nedenle bu yüzlerin arkasına lütfen daha özenle bakın:
İşkenceciyi, tefeciyi, rahip, imam, gardiyan ve bankacıyı, basın tröstlerini, hapishaneyi, fabrikayı ve yağmayı, okulu, insan ticaretini, insan mezbahalarını; kısacası para, halk düşmanlığının bütün ideolojik ve baskı kurumları arasındaki bağıntıyı da düşündürmüyor mu?
***
Mahkeme, kendi vicdanları hariç, başka hiç kimsenin vicdanını ve aklını ikna  etmeyen bir takım evraklarla ÇHD’li avukatları hapishanelere gönderdi. Gündemde “Barış” sözünün en çok dolandığı bir zamanda oldu bunlar.
Mahkeme, Pınar Selek’e daha önce defalarca verdiği beraat kararlarını yok saydı ve son yargılamada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi.
***
Mellon’un eserinde, ihaleye fesat karıştıranla, tersanelerde işçi öldürenlerin, sokaklarda, evlerde, karakollarda elindeki gücü kullanarak insanları öldürenlerin ortak bir tipolojisinin olduğunu görebilmek için resim sanatı ve estetiği bakımından uzun yıllar dirsek çürütmüş olmaya gerek var mı bilmiyorum.
***
Sınıflara bölünmüş bir dünyada, hukuk ve adalet kavramları da yeryüzünün pek çok kavramı gibi sınıfsaldır. Bugün kendi koydukları yasalara bile uyma gereği duymadan yapılan “Yargılamaların,” pervasızlıkların, “Devlet, insandan ve hukuktan önce gelir” biçiminde özetlenebilecek egemen sınıfa özgü şımarıklıkların olabilmesini kim, başka türlü ve nasıl açıklayabilir.
***
Mellon’un düşündürdüklerinin kapsamını büyütmeliyiz: Hukuk, onu meta ve alım satım hunharlığının emrinde görenlerle; hukuka, insanca yaşamak için adalete, hakka sahiden ihtiyaç duyanlar arasında bir mücadeledir.
Ve hukukun sahici savunucuları bize, Marx’ın o muazzam sözünü bir kez daha anımsatıyorlar: Hukukun kurtuluşu, hukukun bugünkü hukuktan kurtuluşuna bağlıdır.
Biz bunun olabilmesi için demokratik bir anayasa, eşit yurttaşlık haklarının olduğu bir ülke istiyoruz. Bilmem ne dersiniz?

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa