26 Ocak 2013

Gerçek sayılar düşünülünce

Bertold Brecht’in bir önerisi vardır, “Gidin bir markette sepetinizi ihtiyacınız olan maddelerle tıkabasa doldurun. Kasaya gidin sepete doldurduklarınızın parası istendiğinde cebinizdeki paraları çıkartarak bu kadar paranız olmadığını yüksek sesle söyleyin. İhtiyacınız olan maddeleri alamadığınızı, gelirinizin buna yetmediğini  herkese duyurun.” Der. Biz böyle önerilere pek açık değiliz. Hep “Ayağını yorganımıza göre uzatmak” önerildiğinden  mendillerin de yorgan olabileceği söylenir oldu. Mendilleri yorgan saydırma zorlamaları yetmeyince yorgansız kalın da görün, yaşama geçti.  
  “Ekonomik daralma” işten atmanın genel gerekçesi. Bana kalırsa bunun altında da genç işçiye devletin ödeyeceği sigorta ve vergi özendirmesinin payı var. İstanbul Milletvekili Levent Tüzel’in TBMM  kürsülerine taşıdığı işten atılmaların kaç kişiyi mağdur ettiğini hiç düşündünüz mü? Sayıların gerçek anlamlarını düşünmezsek bir bunalımı, dramı, sorunu kavrayamıyoruz. Bir fabrikanın önünde bin kişiyi düşlemeye alışık değiliz. Bu bin kişinin işsiz kalmasının ne demek olduğu hiç gelmiyor aklımıza.
  Bir aile kaç kişidir? TOFAŞ’tan atılan bin kişi ailesiyle birlikte kaç kişi eder? Ya maden iş kolundaki öteki işten atmalar düşünülünce bu sayı kaça ulaşır? (Bu ailelerin Başbakanımızın önerisine göre en az 3 çocuklu olmasına gerek yok, çoğu ana babasına destek olmak zorunda).
Şimdi bu  iki-üç bin kişilik kalabalığı bir marketin önünde düşleyin ya da pazar yerinde.
Bu kadar kalabalığı ekmeksiz yemeksiz bırakan işletmelerin kâr eden işletmeler olduğunu biliyorsanız nasıl dayanırsınız bu haksızlığa.
  Grev kırıcıları yol parasını göze alarak ta dünyanın bir ucundan getiren işverene söyleyecek sözüm yok, bir turizm hizmeti sayılıyor  herhalde.
     Düzen bici insan gerçeğine yabancılaştırdı. Ölülere alıştık. Ölenlerin, işsiz kalanların, sakatların sayısının kağıt üstünde rakamlardan ibaret olduğunu sanar gibiyiz. Bir depremde  İstanbul’da kaç kişinin öleceği bile, “Düğüne kaç kişi gelir kaçı takı takar, yapılan masraf karşılanır mı” soğukkanlılığıyla tartışılıyor. Okulsuz kalanlar, yolsuzluktan hastaneye ulaşamadan yolda ölenler, yemsizlikten ölen inekler hep kağıt üzerinde bir rakam. Kanlı canlı bağıran, acıkan, canı acıyan bir canlı olduğu akla bile gelmiyor.
    Belki barışa da bu yüzden ulaşamıyoruz. Otuz yıldır dağda iki yandan da ölen kaç kişi?
Bu sayıyı tabutlar biçiminde düşleyin lütfen. Roboskî’deki gibi tabut dizileri biçiminde düşünün. Al bayraklı ve allı yeşilli bayraklı tabut dizileri. Bu tabutları öpüp koklayan anneler, eşler, çocuklar... bu tabutu bile göremeyenlerin, bir mezarı olmayanların sayısı ayrı.
   Ülkemizde şairler kanın sözcüklerin altında olduğunu söyledi, aldırmadık. Her şeye bulaştığını yazdı, umursamadık. Şimdi de mayalanan kalabalıklar sarıyor alanları. Ekmek, iş ve özgürlük isteyen kalabalıklar. Hâlâ umursamayacak mısınız?

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et