'Bilimsel' ırkçılığın açmazı!
Fotoğraf: Envato
Birgül Ayman Güler’in, bize,“Türk ulusuyla Kürt milliyetini eşit, eşdeğerde gördüremezsiniz” şeklinde ifade ettiği ve “bilimsel olduğunu” ileri sürdüğü “ulus” görüşünün, hayli geniş bir çevre tarafından ırkçılıkla nitelenmesi, ırkçı ideolojinin toplumsal bazda hâlâ güçlü etkiye sahip olmasına karşın, bir ilerlemeye işaret sayılabilir! Politik madrabazlığın ürünü AKP’li üst yönetimin, bu açıklamaları “ırkçı-faşist anlayışın ürünü” ilan etmeleri dahi, amaçladıklarından farklılaşan soru işaretleri doğuracaktır. Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur”; “tek millet, tek devlet, tek bayrak” nakaratıyla Ayman Güler’in “ırkçı-faşist” sövgüsünün, aynı kaynağın iki zehir çeşmesi olduğunu düşünenler artacaktır.
Güler, ve Süheyl Batum türü “bilim insanları”, Türk ulus anlayışının “bir ulusal kökene işaret etmeyip her milliyeti kapsadığını” ileri sürüyorlar. Zihniyete örtü bu açıklama tarzı bilim dışı değil sadece, ırkçıdır da. Ondandır ki, bu anlayışı inşa edenler, “Türk soyundan olmayan”lara, “Türk’e kul ve hizmetçi olma” hakkı dışında, yalnızca asimile olmayı, Türk ulus varlığı içinde erimeyi uygun görmüşlerdi. Ayman Güler-Devlet Bahçeli hattında olanlar bu görüşü devam ettiriyorlar. Bu görüşün “bilimsel”liği ise, ancak bilimin b’sinden öteye geçmeyenlerin cahil cehennemindeki bağırtısı olabilir.
Ulusçuluk, bu profesör-politikacıların da bilebilecekleri gibi yükselen kapitalizm çağının bir olgusu olarak tarih sahnesine gelmiştir. Hikayesi bu makaleye sığmayacak kadar uzun olmakla birlikte, tarihsel süreçte esas olarak iki tür ulusçuluk olarak şekillenmiş ve ayrışmıştır: ezen ve ezilen ulus milliyetçiliği. İlki, başka uluslar karşısında ayrıcalığı; onlara üstün ve egemen olmayı hak sayarken; ikincisi, baskıya ve haklarının inkarına karşı kurtuluşun ifadesi olmuştur. Ulusal ayrıcalıklarını ve başka uluslara egemenliği “hak” sayanlar ırkçı ve gerici; ikinciler ise buna karşı savaşan demokratik ilerici hareketin unsurları sayılmışlardır. Bilimsel olan bir ulus anlayışından hareket edilecekse eğer, Ayman Güler gibileri, ilk kategoriye düşerler.
Ayman Güler’in “milliyet” ve “ulus” kavramları etrafındaki demagojik siyaseti, “uyum gösteren yaşar” şeklindeki sosyal antropolojik ırkçılıktan güç alıyor. Bu anlayışın inşası için çok “bilimsel” çaba gösterilmiş; Kürtlerin “karda yürürken kart-kurt ses çıkaran dağlı Türk kavimler oldukları”na dair masallar anlatılıp, çok kitap yazılmıştır. “Türk ulus inşası”nın, milliyetçiliğin ötesinde, başka ulus ve ulusal toplulukların reddine; onları “Türk ulus varlığı” içinde eritmeye genişleyerek ırkçı bir hat izlediği, bunun da on yıllar boyunca tüm nesillerin “Kürt yok!” anlayışıyla eğitimden geçirilmesine yön verip, inkarcılığı güçlendirdiği biliniyor.
Kürt, ama “yok” olmayı reddedip, onlarca yıl süren sosyal-siyasal ve kültürel aktivitesiyle, inkarı olanaksızlaştırdı. “Varlar ama, bizimle eşit-eş olamazlar” şeklindeki, saplantılı anlayışa “ilerleme”ye sebep budur. Ayman Güler gibileri, tarihsel sürecin de, Türkiye’nin sosyal-iktisadi ve siyasal gelişmesinin de gerisindedirler. Irkçı-ayrımcı ve bölücü görüşleri, kendi hakim sınıfları açısından da bir çıkış sağlamıyor. Bundandır ki, Güler’in yaklaşımını ırkçılık olarak suçlayan kesimler artık emekçilerle sınırlı kalmayıp, Türk burjuvalarının bir kesimini de kapsamış bulunuyor.
Kuşkusuz, kapitalizm varoldukça ulusal ayrımcılık ve ırkçı “üstünlük” anlayışları son bulmaz. Ayrıcalığı uluslarına ve kendilerine “ezel-ebed” hak sayanların, mülk-sermaye-mesleki paye rantıyla siyaset cambazlığını sürdürmeleri de, bu zeminde mümkün olacaktır. Ama, tarihsel olarak miadını doldurmuş ve artık tarihin çöplüğüne süpürülmesi gereken ırkçı ideolojilerin, toplumsal yaşamdan silinip atılmaları kaçınılmazdır. Bugünden önemli olan ise, hangi ulustan olursa olsun işçi ve emekçilerin, bu gericiliğe alet olmamalarıdır. Onlar, ulusal baskı ve ayrımcılık politikalarını reddederek, sermayeye karşı mücadelede birleşme olgunluğu kazanmalıdırlar.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40