01 Şubat 2013 10:40

Yak kandili Ronya

Yak kandili Ronya

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Şiir, edebiyat eserleri içinde kuşkusuz bizi en çok etkileyen, şaşırtan, haz verenlerin başında gelir. Çünkü biz hakiki bir şiir de gerçekle düş arasında gider geliriz. Hayatın kuytuluklarında gizlenmiş o yalın gerçeği görür, şaşırır ve yaşadıklarımızı daha doğru anlamlandırır, davranışlarımızı ona uygun düzenlemeye çalışırız.
Lal Laleş’in son kitabı Matmayînên Ronyayê’ yî (Ronyanın Afallamaları) okurken bunu hissettim. Daha önce Berbejna Rê (Yol Muskası) ve Deqên Qesas (Katil Motifler) adlı şiir kitapları yayınlanan Lal Laleş bu kitabında zaman, aşk, tarih ve felsefeyi harmanlayarak yaşadığımız sorunlara farklı bir perspektifle bakmayı usulca fısıldamaktadır.
İlk okuyuşta kendini ele vermeyen, sembol, derinlikli imgeler ve tarihsel karakterlerle yoğrulmuş olan Ronyanın Afallamları bana EhmedêXanî’in Mem û Zîn’ini hatırlattı. Değişik inanç ritüellerinin yerleştiği metin sanatsal yaratı olarak okuyucu zihninde ve bilincinde farklı çağrışımlara yer verir. Bu da Kürtçe şiirde uzunca zamandır özlemle beklediğimiz bir muştuyu müjdelemektedir. Şiirin batıda neredeyse gündelik hayattan çekildiği bir ortamda Kürtçe şiirdeki bu sıçrayış ayrıca takdire şayandır.
Geçmişle bu günü bir ağacın halkaları gibi gören Lal Laleş, bu coğrafyada yaşananları anlamak ve daha aydınlık bir geleceğe yürümek için yerelden, yani taşın suya atıldığı yerden başlayarak şiirini örmeye çalışıyor. “Eğer ölümsüzleşmek istiyorsan başını Süryani’lerin mezar taşlarına daya”dan; Zeus, Apollon, Hades, Ares, Thésée, Troya, Alamuttan Amed’e insanlığın tarihsel gelişimini yalın ve coşkulu bir dille anlatmaktadır.
“Kitaplar yaşamın mezarlarıdır/yılanların kucağında viran topraklarda… yazdı acılarını felsefenin defterinde özgür çivilerle…” diyerek Apollon’a güzelliğin bu topraklardan göç etmediğini “aşkın ömrünün yedi mevsim/feleğin ömrününse yedi aşk” olduğunu fısıldıyor ve “dicle’den bir kez su içen bir daha ölmez” önermesiyle de umudu ve güveni aşılıyor.
Ronyanın Afallamaları bir yol şiiridir. Bu yolculuk yüzlerce yıl sürüyor. “Olympe” şiiriyle bu yolculuğun çetin ve zor koşullar da geçtiği-geçeceğini “Ortadoğu bilinçsiz kuyuların zengidir”ama “çiçeklerin peşine düşen hep ek başınadır/Nergiz de bazen ölümüne sebep olabilir” diyerek hayatın gerçekliğine parmak basmaktadır. Bu gerçekliktir ki “aşk tehlikeli ve yürek daralmasını yaşamaktadır.” Bu bilinçtir ki nice güzel Troya atlarını yeniden sürmüştür savaşa. Bu öyle bir gel git ki İsa da, Musa da, İblis de ve her türden inanç da tohumlarını serpmiştir. Bu yüzden “yeter haşhaşı sütümüze kat anne, vefalı ve sütübozuklar karmakarışık yaşar olmuş Amed’te.” diye serzenişte bulunur.
Lal Laleş, bizi bu topraklarda yaşamış değişik kültür ve inanç farklılıklarının öz suyundan oluşmuş yeni bir bireşim ve senteze doğru yolculuğa çıkarıyor. O yolculukta bir film şeridi gibi yaşanmış gerçeklikle yüzleşiyoruz. Yalan, talan, yağma ve ölümün aşkı ve adaleti hep yaraladığı bir tarihe yolculuk. Bir yolculuk ki zamanla bütün dünyayı avucunuzun için gibi görüyor, “Her kartalın gagasının değdiği yerde gerçekliğimizle yüzleşiyoruz.”
Lal Laleş’in dili bu gerçekliğe uygun ve denk düşen bir dil. Bu günün sözcükleri yanında artık tedavülden kalkmış çokça sözcüğün de kullanılması bize okuduğumuz metinle haşır-neşir olmayı ve dostça sarılmayı da kolaylaştırıyor.
Lal Laleşi okurken Erdal Alovanın “Birinci Tekil Şarkı” şiirini anımsadım. Evet, Alova da şiirinde tragedyanın özelliklerinden faydalanarak şiirini örmüştü ve bireyin yalnızlığı ve çaresizliğini dile getiriyordu. Lal Laleş ise bu çaresizlik ve yalnızlıktan kurtulmanın mümkün ve olanaklı olduğunu duyumsatıyor;
“türkü çağırmakla başlar barış mevsimi
Ama…
Nağmesi cılız duyulmuyor
Bu afallamalar kutbunda..”
O hal de;
“yak kandili Ronya!
Gelsin bütün filozoflar,vadideki ölülerle…
Bu sofraya…”

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa