Ağustos ayında lig başlarken, herhangi bir yorumcu, sezonun ikinci yarısının ilk haftalarında puan tablosunun bugünkü gibi şekilleneceğini söyleseydi, herhalde pek az kişi kendisine inanırdı. Çok uzak değil, 6 ay öncesinin yazılı ve görsel medyasına internet arşivleri üzerinden ulaşmak mümkün. Lig yarışının Fenerbahçe ve Galatasaray arasında geçeceği ve her iki takımın açık ara ligi önde götüreceği konusunda futbol aleminin “güzide ulemaları” neredeyse ortaklaşmıştı. Bir önceki sezonu ilk iki sırada bitiren Galatasaray ve Fenerbahçe kadrolarına kimsenin itiraz edemeyeceği yeni isimler katarak güçlenmişlerdi. Beşiktaş mali açıdan zor bir dönemden geçiyordu.  “Kağıt üzerinde” diğer Anadolu takımlarının, iki büyük kulübün kadrosuyla rekabet etmesi de çok zor gözüküyordu.
Burada yorumcusundan taraftarına, memleket futbolseverinin, kağıt üzerinden hesap yapma alışkanlığının aslında futbolun ruhuna ne kadar aykırı olduğunun altını bir kez daha çizmek gerekiyor. Eğer kağıt üzerinde favori olan takımlar sürekli kazansaydı futbol dünyanın en sevilen sporu olabilir miydi? Endüstriyel futbol döneminde, mali kaynakları iyi olan kulüpler ile diğerlerinin arasının önemli ölçüde açıldığı bir gerçek. Avrupa’nın önde gelen ilk 10 takımının dönüşümlü olarak Şampiyonlar Liginde ilk dörde girdiği ve bunların arasına girmenin çok zor olduğu da ayrı bir gerçek. Ama hala futbolun bu kadar sevilmesinde, 20. Yüzyılın önemli düşünürlerinden Jean Paul Sartre’ın altını çizdiği başka bir gerçek daha var: “Au football tout est compliqué par la présence de l’équipe adverse” . Türkçe ifade edersek; “ futbolda her şey karşı takımın varlığıyla çetrefilleşir”.  Siz “kağıt üzerinde”  ne kadar güçlü olursanız olun, ne kadar fazla yeteneğe sahip olursanız olun, karşınızda 11 tane insandan kurulu bir başka takım var, kağıt üzerindeki planlar işin içine insanlar girdiği zaman her zaman gerçekleşmez.
Bu hafta Bursaspor-Galatasaray, Beşiktaş- Karabükspor ve özellikle Fenerbahçe-Sivasspor maçını seyrettikten sonra Sartre’ın bu aforizması belleğimde bir kez daha yanıp söndü. Ara transferde son yıllarda görülmedik biçimde ses getiren transferlere imza atan kulüpler, puan kayıplarıyla haftayı kapattılar. En trajik yenilgi ise Kadıköy’deydi. Fenerbahçe ciddi bir baskıyla maçın üçte ikisini rakip sahada oynadığı, 17 korner atışı, 20’den fazla şut attığı ve kaçırdığı 1 penaltıyla rakip kaleyi ablukaya aldığı maçı 2-1 kaybetti.  Maçın istatistiklerine göre 4-5 farkla kazanılması gereken bir maçın kaybedilmesi ancak futbol oyunun gerçekliğiyle ve Sartre’ın sözüyle açıklanabilir. Maç sonunda  “yönetim istifa !”  diye bağıranların futbol ile değil  siyaset ile bağ kurdukları en azından ıslanan formalar üzerinden test edilebilir.
Futbolu oyun olarak sevmek de tam burada başlıyor. Bu kadar baskılı oynadığınız bir oyunda kağıt üzerinde sizden daha zayıf olan rakibinize yenilebilirsiniz, oyunun güzelliği zaten buradan geliyor. Türkiye liginin futbol kalitesi tartışılıyor, tartışılacaktır da. Ama zor bir lig olduğu kesindir. Avrupa’nın önde gelen liglerinde bu hafta itibariyle, şampiyon olacak takımlar büyük aksilik olmazsa belli. İngiltere’de 62 puana ulaşan Manchester United en yakın rakibi Manchester City’ye 9 puan fark attı. İspanya’da 59 puanlı Barcelona ile ikinci Atletico Madrid arasında da aynı şekilde 9 puan fark var. Almanya’da 51 puandaki Bayern Münih takipçisi Borussia Dortmund’un 12 puan önünde. Türkiye’de ise lider Galatasaray ile sekizinci sırada bulunan Karabükspor arasında 9 puan var. Her an her şeyin değişebileceği bir sıralama. İtalya’daki Juventus-Napoli, Portekiz’deki Porto-Benfica  yarışı iki takım arasında geçerken; Türkiye ligine en yakın Fransız liginde bile Paris Saint Germain, Lyon ve Marsilya üç takımla yarışta.
Türkiye’de aynı puan aralığında 8 takımın olması ligin kalitesini mi belirler, kalitesizliğini mi? “Kağıt” üzerinden bakarsak yapılan transferler ve oyuncu kadrolarıyla önümüzdeki haftadan itibaren Fenerbahçe ve Galatasaray’ın kıyasıya bir rekabet içine gireceğini söyleyebiliriz. Futbolu seviyorsanız bu lig yarışından zevk alın diyeceğim ama ben bu satırları yazarken Europol’den gelen şike soruşturması haberleri umarım “adaletin bekçilerinin” tadını kaçırmaz.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et