Adım adım açmaza!

Başbakan-Hükümet ve AKP bunu hep yapıyor. Önce bir “ilke” koyuyor; “Herkes hassas olsun, kimse süreci tıkayacak adımlar atmasın, sorunu mutlaka herkesin desteği ile çözmek istiyoruz, …” diye başlatılan propaganda adım adım herkesi susturup bir kendilerinin konuştuğu bir monoloğa dönüşüyor.
Yeni anayasa yapılması için oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonunda AKP, Başbakan Erdoğan’ın himayesinde bunu yaptı. “Herkes eşit katılacak, farklı öneriler dikkate alınmayacak, dört partinin üstünde mutabık kaldığı bir metin çıkartılacak” diye başlatılan komisyon çalışmaları, AKP’nin Başkanlık Sisteminin “yeni Anayasa”da yer almasını istemesiyle tıkandı. Sonra Başbakanın komisyona mart sonuna kadar süre tanımasıyla masa fiilen devrildi. Ve devrilmiş masanın bir daha düzeltilmemesi için olacak, AKP tarafı şimdi de Yargıtay, Danıştay lağvedilerek HSYK çatısı altında bir “Temyiz Mahkemesi”yle sınırlanması ve bütün yargı statükosunun “Başkanın” sultasına girecek biçimde düzenlemesini isteyen yeni bir öneriyle komisyona herhalde vurabileceği son darbeyi de vurdu.
Başbakan-Hükümet-AKP mihrakı, bütün süreci kendileri provoke etmesine karşın, şimdi dönüp, “Bizim dışımızdaki partiler 12 Eylül Anayasasını savunuyor. Bunun için Anayasa Uzlaşma Komisyonunun çalışmasını engellediler. Biz de kendi Anayasa taslağımızı Meclise getirmek için harekete geçtik” kampanyasını başlatmaya hazırlanmaktadır. Hatta başlatmıştır bile!
Benzer bir handikap şimdi Kürt sorununun çözümü doğrultusunda bir müzakerenin başlaması umuduyla herkesin destek verdiği İmralı’da başlayan görüşmelerle ilgili yaşanıyor.
Olup biten konusunda “Sürecin hassasiyeti var” gerekçesiyle kendisi ve sözcülerinden başka herkesin konuşmasına yasaklar getiren Başbakanın kendisi aklına geldiği gibi konuşmaktadır.
“İmralı’ya gidip gelenlerin Hükümetin sorunla ilgili politikasını eleştirmesinin kabul edilemeyeceği” öne sürerek Başbakan BDP’ye ayar vermeye çalışırken Ahmet Türk’ün de üstünü çizmişti!
Şimdi bir adım daha atan Başbakan, Slovakya’da yaptığı açıklamayla, “İmralı’ya gidecek BDP’lilerin kim olacağına BDP değil Hükümet, Adalet Bakanlığı karar verir” diyerek, aslında görüşmeleri adım adım açmaza götürecek bir mecraya çekmektedir. Bunu da Başbakanın bizzat kendisi yapmaktadır.
BDP cephesi de İmralı’ya BDP ve DTK’nin eş başkanlarının gitmesinde ısrarlı. Grup Başkan Vekili Pervin Buldan bunu yeniden ve kararlı bir ifadeyle yineledi.
Peki şimdi ne olacak?
Hükümetin uzunca bir zamandan beri, birtakım imalarla ve ne denmek istendiği belirsiz açıklamalarla BDP’nin İmralı’ya ikinci ziyareti bir krize dönüştürülme yoluna sokulmuştu. Şimdi ise iyice olmaza sürüklenmekte, BDP’ye “Hükümetin istemediği kişilerin yer almadığı heyetle İmralı’ya gitmeyi” dayatarak, BDP’nin kolunu bükme hesabı yapıldığı anlaşılmaktadır.
BDP bunu kabul etmezse, “Görüşmeleri sabote eden parti” olarak teşhir edilip, görüşmelerin açmaza sürüklenmesinin de sorumlusu olarak gösterilmek istenmektedir.
Bu oyun tutacak mıdır, yoksa AKP bu oyunun altında mı kalacaktır; bunu da yakında göreceğiz. Ancak bir ay önce aşırı ulusalcılar dışında her kesimden destek gören görüşmelerin giderek zorlaşan bir evreye gireceğini, Hükümetin de bu zorlaşan, “gerilen” süreçten rant sağlamayı hesapladığını şimdiden söyleyebiliriz.
Çünkü AKP Hükümetinin on yıllık hükümet döneminde hep yaptığı bu: Sorunu çözümsüzlüğe sürükleyerek, muhataplarını sürecin dışına atarak bundan rant sağlamak!