W.A.S.P., Morrissey, aşırılık sergilenen vahşet - 2
Fotoğraf: Envato
Geçen hafta avant-garde plastik sanatlarda, daha sonrasında da gösteri sanatlarında ortaya çıkan ve muhatabı-seyirciyi rahatsız etmek, kışkırtmak, korkularını deşmek gibi eğilimlerin batı kitle kültüründeki popüler örnekleri üzerinde durmuştuk. Black Sabbath ile başlayan bu “muhafazakarları kendi silahıyla vurma” olarak adlandırılabilecek müzikal eğilimin Kiss, Alice Cooper ve W.A.S.P. gibi örneklerle 70’lerde ve 80’lerde Amerikan senatosuna kadar yansıdığından bahsetmiştim. Ayrıca gazetede W.A.S.P.’ın yaratıcısı Blackie Lawless ile 2001 yılında yaptığım özel bir görüşmeden bir resim ve bir kaç açıklama eklemiştim. Gazetede yer bulan ama internette olmayan bu bölümde Blackie Lawless o görüşmemizde bana sahnede yaptığı ve 80’li yıllarda Amerika’da bir hayli tartışma konusu olmuş vahşet görterilerini “topluma kendi edimlerini tekrardan sergilemek” olarak tanımlamıştı. Bu konuda bir diğer sarsıcı örnek de yine 70’lerin yıldız olmasa da bir çok yıldız müzik grubunu etkilemiş bir punk ve rock n roll efsanesi olan (Amerika’da Britanya’nın tersine bu iki müzik türünün arası her zaman iyi olmuştu) The New York Dolls’dur. Jhonny Thunders gibi anti-kahraman olarak tanımlanabilecek bir rol modeli içinde barındıran bir kaç müzisyenden kurulan grup Amerika’da kendinden sonraki müzik ortamını etkilemesi açısından gerçekten önemli bir efsanedir. Gerçi bu konuda asıl devrimi Ramones’un yaptığı söylenebilir ancak New York Dolls kadın kıyafetleri ile ‘transvestite’ olarak sahneye çıkan ve bunu albüm kapaklarına kadar yansıtan daha doğrusu bununla birlikte özdeşleşen bir gruptu. Bir yandan da gerçek anlamıyla sokak hayatı yaşayan bu adamlar her yönden gariptiler. Sahnede vahşi gösteriler yapan Lawless’ın bu grubun hayranı olduğu hatta onlarla çaldığı biliniyordu.
MASUMİYET VE ERK
New York Dolls grubunun Britinya’daki bir diğer büyük hayranı ise sonradan büyük bir yıldız olacak olan ve The Smiths grubunda 80’lerde yazdığı aşırı, hümanist, romantik ve varoluşçu sözlerine imza atacak olan grubun sesi konumundaki Morrissey’di. Morrissey The Smiths kurulmadan ve daha doğum yeri olan Manchester’da bile tanınmadan önce New York Dolls ile ilgili sadece Britanya’da basılan bir kitap yazmış ancak kitap satılmamıştı. Brintanya’da o sıralarda Dolls gibi Amerikalı gruplar pek fazla dinlenmiyordu ve Morrissey belki diğer Amerikalı film yıldızlarına hayranlığı da dahil olmak üzere Dolls hayranlığı ile yaşadığı çevrede yalnız kalmış bir görünüm sergiliyordu. Lawless’ta erkek azgınlığının ve erkin aşırı bir biçimde sergilenmesi Lawless gibi bir diğer Dolls fanı olan Morrissey’de yerini tam tersi bir eğilime, cinsiyetsiz bir hümanizme bırakmıştı. Halbuki söz konusu itilmişlik, yalnızlık deneyimi gibi içinde aşırılıklar barındıran “acı gençlik deneyimleri” olduğunda bu iki ikon oldukça da birbirine benzemektedir. Lawless’ın kötü yazılmış pornografik şarkı sözleri, Morrissey’in aşağılanma ve dışlanmayla ilgili yazdığı harika varoluşçu sofistike kelimeler bu anlamda tam damüzik endüstrisinin iletmeyi kârlı bulmadığı bir zeminde birbirini tamamlar gibidir. Cinselliğin yok edilircesine dönüştürülmesi birinde aşka ve masumiyete diğerinde ise erke ve tahakkümün sergilenmesine dayanmaktadır.
MANİDAR VE YERİNDE
Batı kültürünün itilmişliği, dışlanmışlığı, aşağılanmayı dışarı vururken aşırılıkla insanı şok etmeye kalkması oldukça manidar ama bir o kadar da yerindedir. Çünkü bu tabloda aşırılık sadece kışkırtıcı ve yaratıcı değil; hastalıklı, müzmin ve atmosferden de kopuktur. İma etmek, sergilemek, göstermek insanı özgürleştiren türden bir aşırılık deneyimini katleder. Ama yazmak geniş kitleler için bu anlamda ‘daha katledicidir’ denebilir. Bu durum vecd halini antagonize eder. Öforinin yaşamlarımız içine yerleşmesini engeller ve batı insanı yaşamlarını zar zor elde edebildiği öfori anları için Faust metaforundaki gibi feda eder. Batı Avrupa düşünce dünyası aşırılık deneyimini ve “sapkın”lığı kültürel olarak yabancıladığı diyonizyak vecd hali tablosu temelinden başlatarak Sade’dan Bataille’a, oradan Foucault’ya kadar kendi konusu haline getirmiş durumdadır. Oysa skeptik bir bakışla denebilir ki gerçekte batı dünyası aşırılık olarak tanımladığı bu hale o kadar yabancıdır ki onu kendi hayat deneyimi içerisinde nereye oturtacağını bilemediği ve gelenekleştiremediği için sarsıcı ve dönüştürücü saymış ancak tam da yine aynı nedenle bu eğilimi özgürlükçü bir eylem biçimi olarak tanımlayamamıştır.
DİYONİSOS İKİ ÖĞRENCİ KABUL ETMEZ!
Batı toplumsal dokusunda ilişkilerin derinlemesine değil de yüzeylemesine genişletileceği bir zemine ihtiyaç duyan bu türden bir deneyim, bütüncül düşünüş geleneklerine sahip olan doğudakinin aksine insanın varoluşsal krizinin bir parçası haline dönüşür. Tamamen özgürleştirici bir deneyim haline gelemez. Arzunun uzatılarak ve aşındırılarak kullanılabildiği doğu kültüründe ise aşırılık yine de verimli anlamda sefil olmasına rağmen bu anlamdaki bir düşkünlük doğurmaz. Batı için aşırılık, nasıl yaşanacağı asla bilinmeyen, özneyi nesneleştiren ve nesneyi de özneleştiren çabalarının bir parçası halinde kendini gösterir. Aşındırılmadan, zamanla birleştirilmeden, katı köklerle şekillenmiş batı estetiği kurallarından sıyrılmadan yaşanan bir aşırılık, gerçekte insanı hapseder. İnsan aynı anda hep batılı hem de “sapkın” olamaz. Diyonisos hiç bir zaman iki öğrenci kabul etmez! Bu yüzden batı düşüncesinin aşırılıkla imtihanı felç edicidir. Diyonisos şenliğindeki aşırılık ise henüz doğu toplumuna özgüdür ve bu aşırılık, batıda sonradan kutsanan aşırılık olmaktan toplumsal davranışlar sayesinde çıkarılır. Modern-liberal bakış açısı aşırılığı kendine zarar verme ediminden başka türlü yaşayamaz hale gelir. Bu anlamda sadist ile mazohistin edimleri bile farksızlaşır. Hayatın içinde var edilemeyen aşırılık tatminsiz ve kaçamak bir yanılsama olarak insanı ‘hem özneleştirilmekte hem de nesneleştirilmektedir’. Ancak ilk dokunuştan sonra kışkırtıcı ve suistimal edici olabilen ve doğu kültüründe ortaklaşa olarak gelenekleşen kuralcı aşırılık ise batı kültüründe kimliğin yanılsamalı ve kısıtlayıcı mermerlerine çarpar. Bu yüzden batı kitle kültürü içinde aşırılığın görüngüleri ya Lawless gibi düşkün birer hayvandır ya da Morrissey gibi cinsiyetizdirler. Burada artık aşırılık, önceden öngörülemez olan özgürleştirici bir sürpriz öğesi bulunduran bir kendiliğindenliğin parçası olmak yerine; önceden tahmin edilen ve harfiyen de tahmin edildiği gibi yaşanan bir obsesyonun bedenimizi bağladığı zincirin kendisine dönüşmüştür.
- Weather Underground: Kampüsteki komünistlerden, Amerikayı sarsmaya 31 Ağustos 2014 00:06
- Neil Young İstanbul’daydı 20 Temmuz 2014 08:46
- Karanlık günler için Motown 06 Temmuz 2014 00:09
- ‘Para yaşamın süresini uzatamıyor’ 11 Mayıs 2014 06:36
- Politik eylem biçimi ve sosyal işlev indirgemesinde sanat: Bu teorik bir kıskaç mı? 23 Şubat 2014 00:06
- Pete Seeger’a veda 02 Şubat 2014 00:12
- Sonat biçimi ve döngüsellik 12 Ocak 2014 00:07
- Sonat: Kompozitörün ve dinleyicinin arenası -1 22 Aralık 2013 07:07
- The Fall efsanesi yeniden saldırıyor! 08 Aralık 2013 07:32
- Hayırseverlik 24 Kasım 2013 07:11
- Lou Reed ‘Büyük Uyku’ya yolcu edildi! 03 Kasım 2013 00:26
- Süreç odaklılık, çokluk, belirlenmemişlik, oluş 27 Ekim 2013 00:04