Halkın sesine kulak vermek
AKP’lilerin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, zaman zaman yabancı ülkelerin liderlerine, “Halkın sesine kulak verin,” diye öğütler verir. Örneğin H. Mübarek, Mısır’ın başındayken, tıpkı başkalarına olduğu gibi, “Halkın sesine kulak vermesi”ni öğütlemişti.
Gerçekten söylediklerinde haklıydı, Recep Tayyip Erdoğan. Halkın sesi her zaman ve her yerde çok önemlidir. Halk, kişiyi yüceltir de, yerin dibine batırır da. Bütün sorun, umutlar pompalayarak başına geçtiğin insanların isteklerini içtenlikle ve elinden geldiğince yerine getirmektir. Bunu yaptığın sürece halkının sevgilisi olursun. Yapmadıkça da, sadece elindeki asker gücünü, polis gücünü ya da başka yolları kullanarak “Baş olayım da, nasıl olursa olsun,” anlayışını sürdürdükçe er-geç kaybedersin.
İşte son örneklerini bazı Arap ülkelerinde gördük. Arkası arkasına patır patır döküldüler, halkın sesine kulak vermeyenler. Onun için ben, “İnadım inat”çı bir takım liderlere, Recep Tayyip Erdoğan’ın “Halkın sesine kulak verin” öğüdünü yürekten alkışlıyorum.
Ama ülkemize dönersek, durum hiç de iç açıcı değil. Türkiye’nin dışındakilere öğütler verirken, ülkemizdeki halkın sesine başta kendisi olmak üzere tüm takım arkadaşları kulaklarını kapatmaktadırlar.
Örneğin halk, demokratikleşmeyi istemektedir. Ülkenin her tarafında halklar seslerini duyurmak için alanları doldurmaktadır. Ama bu sesler yönetenler tarafından ya duyulmamaktadır ya da duymazlığa gelinmektedir. Oysa en basitinden bir masa çevresinde oturulup, çok kısa bir süre içinde bu istekler yerine getirilebilinir…
Örneğin insanlarımız, gerçek bir düşünce özgürlüğü, gerçek bir basın özgürlüğü istemektedir. Bunun için alanları, sokakları doldurmaktadır. Oysa bu da yapılamayacak kadar zor bir iş değildir…
Örneğin emekçilerimiz, insan gibi yaşamak için bazı haklar talep etmektedir. Ücretlerin insana yaraşır bir biçimde olmasından, bir takım sosyal haklara kadar bazı isteklerini dile getirmektedirler. Bir yandan “Biz zengin bir ülkeyiz, biz büyük bir ülkeyiz,” ya da “Enflasyonu ezdik, kestik, öldürdük,” deyip kasımpatı gibi kasım kasım kasılırken, din işlerinden silahlanmaya kadar birçok şeye, hatta lüks alımlara oluk gibi para akıtırken, öte yandan zaten açlıkla boğuşan insanlara “Kemer sıkma öğütleri” vermek halkın sesini kulak arkası etmektir. Oysa bunu da halletmek çok kolay…
Örneğin gençler, seslerini duyurmak için Türkiye’nin tüm kentlerinde ayağa kalktı. Hele şu son sınav rezaletinden sonra “Genç halkın sesi” ülkeyi kaplamış durumda. Coplar da, biber gazları da, panzerler de, gaz bombaları da engelleyemiyor onların, halkımızın geleceğinin sesini. O kadar mı zor bu karmaşayı halledip, gençlerin isteğini yerine getirmek?
Örneğin çevreciler, doğayı ve insanımızı korumak için Nükleer ve diğer santrallere karşı gümbür gümbür seslerini çıkarıyorlar. Akkuyu ve Sinop’ta yapımı düşünülen nükleer santrallere de, HES’lere de karşı çıkıyorlar. Başta “Çevrecilerin Daniskası” da duymuyor bu sesleri, diğer yönetici kadrosu da. O kadar zor mu çevremizi ve insanımızı korumak?
Örnekler saymakla tükenmez… İşte Cumartesi Anneleri, işte 12 Eylül mağdurları, işte süt üreticileri, işte balıkçılar, işte zeytinciler, işte eğitimciler, işte doktorlar ve daha yüzlerce kesimden binlerce, on binlerce insanımız. Bunlara emeklilerimizi de ekleyebilirsiniz. 20-25 lira yoksulluk yardımı almak için kuyruklarda bekleyenleri, işten atılanları da ve başkalarını da… Bu kadar zor mu onların isteklerini yerine getirmek? Hani biz zengin ülkeydik, hani ekonomimiz iyiydi?
“Halkın sesini duymak” o kadar güç değil. Bağdat’taki sağır sultan duyuyor Türkiye’deki insanların sesini, ama ne acıdır ki bizim sultanlar duymuyor…
Muhteşem Büyüklerimiz
EMİNE ERDOĞAN: AKP’lilerin Başbakanı R.T.Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, “Gidip yoksulları bulacağız,” demiş. (F.Hepşenkal, Milliyet Ege, 10.4.2011)
Niçin bulacak, n’apacak, bilmiyorum. Ama dünyanın en kolay işini yapacağı belli. Korumalara falan haber vermeden (Çünkü onlar olursa, Emine Hanım’ın geçeceği yolları 3-4 saat önceden boşaltırlar) çıksın sokağa, dolaşsın. İstanbul’un, Ankara’nın, İzmir’in en sosyetik mahallelerine gitsin. Aramasına gerek yok, yoksullar bulur kendisini…
METİN BORAZAN: Antalya’nın Vali Yardımcısıymış. Gençlerin bir mitinginde, çıkmış duvarın üstüne, önce fotoğraflarını çekmiş, sonra da ellerini borazan gibi yapıp “Yuh” çekmiş. Bazı valilerin iktidar partisinin sadakalarını dağıttığını biliyorum da “Yuh” çekenini ilk kez görme şerefine nail oldum, böylece. Pensilvanya Valisi olmak üzerine, “Keşke olabilsem, gurur duyarım,” diyen Bay Borazan’ın Makedonya’daki iki kadın heykelinin arasındaki pozunu ve ellerinin durduğu yerleri görünce, hayranı olduğu Hoca Efendi’yi düşündüm. Bu fotoğrafı bir görse…
ALİ SARIKAYA: Kendileri, AKP Bakanı A.Davutoğlu’nun danışmanı olurlar. Danışman Ali Sarıkaya, devletin adına tahsis ettiği lojmanını kayınpederi Seyit Ali Çelik’e vermiş. Yüce Rabbim tüm kayınpederlere böyle danışmanlar nasip eyleye…
MUSTAFA ER: Muğla’nın Menteşe beldesinin AKP’li Belediye Başkanı Mesut Karataş, beldesine bir bulvar yaptırıp, adını da “Mustafa Er Bulvarı” koymuş. Kim mi bu M. Er? Belediye Başkanının dünürü… Bugün bulvarı olanın yarın otoyolu olur…
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Baykar İsrail’e silah satan Leonardo’ya ortak oldu

Kadınlar güvencesiz, esnek ve düşük ücrete çalışıyor

Gensoru oylanacak, sokaklar boş kalmayacak

Evrensel'i Takip Et