09 Şubat 2013 09:35

Aforoz meselesi

Aforoz meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,
Geçtiğimiz 21 Ocakta Muhterem Başbakanımız Erdoğan, Gaziantep’te verdiği bir “fetva”da şöyle buyuruyordu:
“Bazıları rahat durmuyor. Ya ne oluyor da yetmiyor mu? Otur oturduğun yerde. Makamsa makam, milletvekilliğiyse milletvekilliği, parlamentoya da giriyorsun, cumhurbaşkanı da oluyorsun. Ne istiyorsun? Rahat ol. Tutturmuşlar; ‘Kürt sorunu’. Ben Kürt sorunu diye bir şey tanımıyorum. Kürt kardeşimin sorununa evet, Kürtçülüğe hayır.”
Aslında ülkemizin bundan önce gelmiş geçmiş kimi siyaset erbabının belki biraz daha diplomatik, belki nispeten daha derli toplu ifadelerle dillendirdikleri için zaten milletçe gari neredeyse ezberlediğimiz bu “milli hassasiyet” ve yıllar yılı asla değişmeyen “tekçi” zihniyet sayesinde; gerek geçmişte, gerekse özellikle de şu son otuz yıl içinde memleket sathında hangi kulvardaki hangi “yetkili” zevatın, Kürt’lerle ilgili hangi lafa “leb” diye başladığında hangi kıvamda pişmiş Çorum “leblebi”si diyeceğini az-çok tahmin ediyorduk ama, iş gelip de Muhterem Erdoğan Hazretlerine dayanınca galiba tahminlerimizde hafif yollu da olsa bocalamaya başladık!
Neden?..
Çünkü her geçen günün ardından giderek “Dediğim dedik çaldığım düdük” tavrıyla verdiği fetvaları zamanla sanki unutup, bu kez de eskisiyle çelişen yeni fetvalarla “terso” kararlara imza atıyor.
Mesela bir aralar büyük bir hevesle tutturduğu “açılım” furyalarından bugüne kadar elle tutulur, gözle görünür olumlu herhangi bir sonuç elde edemeyince; etrafında, yöresinde “suçlu” arayıp dururken, şimdilerde de ülkenin en önemli “mesele”sini güya çözmeye kalkışırken, diğer yandan hâlâ “Kürt sorunu yok” babındaki fetvalarla oyalanmakla kalmadığı gibi, keza tam da başladı, başlıyor, oldu, oluyor deyip, böylece içinden kuş mu yoksa tavşan mı çıkacağını henüz kestiremediğimiz “müzakere” şapkasına milletçe odaklanmışken,  Gaziantep’teki bu tirat acaba neyin nesi?
 Öyle ya da böyle görünen o ki, bu saatten sonra tıpkı “Ananı da al git!” zılgıtına benzer havalarında “Otur oturduğun yerde!” babalanmasıyla kimseler gari  bu tür buyruklara kulak asıp bir yerlerde çömelip ya da bağdaş kurup oturmazken, öte taraftan yine Muhterem Başbakanımızın şu ya da bu vesilelerle orada burada sıkça dillendirdiği “Dik duracağız ama dikleşmeyeceğiz” veciz hükmüne sanki uyup, dolayısıyla dikleşmeyip dik mi duruyorlar ne!
Evet, şu kıçı kırık alemde şu veya bu makama gelmek, hele hele milletvekilliği rozetiyle ortalarda dolanmak, hatta cumhurbaşkanlığı tahtına kurulup oturmak birçok “fani”nin arzusu veya gündüz gözüyle rüyası olabilir, nitekim bütün bu hayallerin hepsi de “cennet vatan”ımızın Anayasasına ve onun amir maddelerine göre ülkemizin her “vatandaş”ının hakkı olduğuna dair hükümler zaten bunu kanıtlıyorsa , ehh o zaman bu “makam”lar, bu “mevki”ler sanki Kürtlere lütfedilmiş, sanki onların “hak”ları olmadığı halde yine de bol kepçeyle bahşedilmiş gibi sergilenen bu tepeden bakış, bu kibirli “tavır” neden?..
 “Ne istiyorsun?..”
Öyle ya! Bütün bu “yüksek” mevkilere geldikleri halde daha başka ne isteyebilirlerdi ki!
Özüme kalırsa aslında bu sorunun cevabını daha geçenlerde “öte taraf”a yolculadığımız ve bir zamanlar bu ülkenin “bakan”lık koltuğunda oturan rahmetli Şerafettin Elçi vakti zamanında yanıtlamıştı.
Yani?..
Yani “Dikleşmeyip, dik durarak” sadece ve sadece Kürt olduğunu söyleyip, dolayısıyla Kürt olduğunu söylediği için bir bakıma “aforoz” edilip, hemen akabinde de bilindiği üzere önce bakanlık koltuğuna veda etmiş, sonra da mahpushaneyi boylamıştı.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa