10 Şubat 2013 11:25

Burun sokmak!..

Burun sokmak!..

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İstanbul’da AKP bir toplantı düzenliyor: “İlk Hedef 2014-Seçim Sürecini Başlatıyoruz”. Ellerini çabuk tutuyor, seçim startı veriyor AKP.

Yoksa olacak iş mi? “İmralı süreci” başlıyor, Öcalan’la görüşülüyor, hatta anlaşıldığı, Öcalan’ın Erdoğan’ın “beklediği noktaya geldiği” ileri sürülüyor. Ama Ceylanpınar’dan tanklar, zırhlı araçlar eşliğinde sınırdan geçirilip lojistiği sağlanan El-Kaideci çeteler, Suriye Kürdistan’ına, Serekaniye’ye dizgin saldırtılıyor. İçerde Dersim’de ‘38’den bu yana en ciddi askeri harekatlardan biri yürütülüyor. “Terörle mücadeleden asla vazgeçilmeyecek” söylemi eşliğinde.. Ve ilan üstüne ilan veriliyor: “Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimin sorunları vardır”!. Ardından deklarasyon: “Tek millet”!. “Görüşme süreci”ne bunca “limon sıkmak” yetmiyor gibi, “o kucaklaştı”, “bu ‘Başbakan Kürt kardeşlerimizi bombalıyor’ dedi” gibi gerekçelerle “her isteyenin gönderilmesi söz konusu olamaz. Uygun görülene izin verilir, görülmeyene verilmez” deniyor.. Yani “görüşme”, ama “karşı taraf”ın görüşmecisini de belirleme yetkisi dayatması. Yani? Galatasaray Fenerbahçe ile dostluk maçı yapacak. Ama birinin teknik direktörü çıkıp öbür takımın oyuncularını da belirlemeye yelteniyor! Eee, o zaman yedek takımınla maç yap bari…

Başbakanınki o hesap. BDP’nin içişlerine karışıyor. Partiyi kim yönetecek, kim temsil edecek, kararı kendi vermeye kalkışıyor! Kürt partisinin kendi görüşmecisini belirlemesine bile karşı. “İzin” den söz açıyor. BDP sözcü ve temsilcilerini izinle belirleyecekse, söz hakkı sende olacaksa, o nasıl görüşme olacak?

Sorun, Kürt sorunu yani, hak eşitliği sorunu zaten. Ulusal hak eşitliği sorunu. Çözülecekse, buradan çözülecek. Ama daha çözüm için görüşme dendiğinde, eşitsizlikle başlanması dayatılıyor. Kimin ne hakkı var, başka bir partinin iç işine karışmaya? Kimin haddinedir başka bir partinin görüşmecisini kararlaştırmak?

Başbakan “benim” diyor; BDP’nin ancak kendisinin izin vereceği kişilerce yönetilip temsil edilebileceği iddiasında bulunuyor. Ya da göstermelik yöneticiler olabilecek; ama yetki Başbakanın istediklerinin elinde bulunacak!

Ve aynı Başbakanın kafasında seçim var, içişlerine karışıp yetkililerini belirlemeye tevessül ettiği aynı BDP ile “yeni anayasa ve referandum için müşterek adım atabiliriz” buyuruyor. “Perhiz ve lahana turşusu”. Görüşmecisini belirlemesine bile tahammül etmeyecek, ama birlikte anayasa yapıp referanduma götüreceksin! Ve hele barış ve çözüm üreteceksin! Kim kime nasıl güvenecek!

Erdoğan alışmış. “Biz Osmanlı’yız”, “bizim eski vilayetimiz” deyip Suriye’nin içişlerine karışıyor. Aynı gerekçeyle Irak’ın içişi tanımıyor; Amerikalıları bile kızdırarak, Maliki’nin merkezi hükümeti dururken, ona rağmen Barzani yönetimiyle petrol akışını kotarmaya girişiyor. Bütün uluslararası ilişkilerde sorun olan “içerdeki gazeteciler” sorunu cabası.. Sonunda Ricciardone, hem de “Türkiye’nin içişleridir, karışmam” diyerek, içişlere karışıveriyor. Amerikan Dışişleri sözcüsü de arkasında duruyor.
Erdoğan, Türkiye “NATO toprağı” değilmiş gibi, “Türkiye kimsenin şamar oğlanı değildir. Türkiye hiç kimsenin üzerinde operasyona, ameliyata yöneleceği bir ülke değildir. Türkiye içişlerine karışılacak dışarıdan yasama, yürütme ve yargı sistemlerine burun sokulacak bir ülke değildir” diyor. BDP ve Kürtlerin içişleri yok, Suriye’nin de. Onların içişlerine karışılabilir. Ya da “biz karışırız”. Ama.. “Biz”? “Biz iradesi teslim alınacak, özgürlüğüne ipotek konulacak bir millet asla değiliz.” Etme bulma dünyası: Başkasının içişlerine karışanın içişlerine karışırlar!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa