Kuzu postu
Başlığımızı tamamlayalım; ‘Kuzu Postuna Bürünmek’. Bu deyimin anlamı sözlükte; karşısındakini aldatmak için gerçek kişiliğini saklamak, kendini zararsız ve uysal göstermek’ olarak belirtiliyor. Son haftalarda siyasette yaşananları en kısa ve net olarak ifade edebilecek bir deyim olduğunu düşünüyorum. Şubat ayının ilk günlerinden itibaren çok hızlı bir biçimde siyasette ‘yeni’ bir sayfa açıldığı izlenimi yaratılmak isteniyor. Siyasallaştırılmış yargı aracılığıyla KCK, Ergenekon, Balyoz vb. operasyonlarla muhalefeti zindanlara kapatıp etkisizleştirmeye çalışan, askeri operasyonlarla kadın, erkek yüzlerce gencimizin ölümüne neden olan, göz yuman Hükümet ve Başbakan bunlar hiç yaşanmamış gibi davranıyor. Çıkardıkları yasalarla madenlerde, tersanelerde ölümlü iş kazalarını sıradanlaştıran, işten atılmaları kolaylaştıran, sendikalaşmayı nerededeyse yasaklayan, üniversite okuyabilmek için birilerinden ‘yardım’ almayı zorunlu kılan koşulları dayatan o(nlar) değilmiş gibi.
Zindanlardaki milletvekillerinin durumunu olağan kabul edip, yasama organının konuyu ele almasını ve yasal düzenleme yapmasını engelleyen o(nlar) değilmiş gibi. Süreçten, yaşananlardan haberdar değilmiş, taraf değilmiş, dahli yokmuş gibi tutum takınıyorlar. Yandaş medya da yeni bir görev için iş başında. Sorgusuz, sualsiz yeni bir siyasi atmosfer yaratabilmek için kolları sıvadılar. En küçük bir zaman kaybına tahammül yok.
Nasıl olsun? Her geçen gün seçimler yılı 2014 daha da yaklaşıyor. Birilerini uyku tutmuyor. Yılın üçüncü ayında yerel seçimler yapılacak, birkaç ay sonrasında da Cumhurbaşkanlığı-Başkanlık için yeniden sandıklar kurulacak. Cumhurun başkanı ya da yalnızca başkan olmak için AKP seçmeninin oyu yeterli değil. Risk yüksek. Riski azaltmanın yolu kamplara böldükleri, mağdur ettikleri, göz göre göre acı çektirdikleri ile bir yolunu bulup geçici sulh sağlayabilmek. Buna karşın heyecana kapılmak olarak açıklayabileceğimiz şanssız açıklamalara da şahit olabiliyoruz.
‘…. Sorunun çözülmesi, Türkiye’nin bölgesel güç olması demektir’ denebiliyor. Bölgesel güç olmak hayalinin adı ‘Emperyalist Türkiye’ demektir. Bunun olamayacağını bilemeyecek kadar aymaz olunabilir mi? Ya da böyle bir -komşularıyla savaşan, oralardaki her türlü kaynağa el koymaya çalışan-ülkenin yurttaşı olmak istenebilir mi? Benzer yaklaşımı Bakanlar
Kurulu’nun yeniden düzenlenmesinin ardından da gördük. Birileri kabinenin yeni üyelerini öncekilere göre ‘daha demokrat’ vb. olarak değerlendirebildi. Dikkatli davranmazsak çok yakında 10 yıldır yaşananların sorumlusu olarak birbirimizi bile suçlar hale gelebiliriz.
Türkiye’de genel olarak demokratikleşme olmadan ne Kürt sorunun siyasi çözümü, ne çalışma yaşamındaki sorunlar ne de diğer toplumsal sorunlarda mağdurlar lehine gelişmeler olabilir. Bununla birlikte kapitalizmin yapısal krizi sürerken, ülkelere saldırılar ve işgaller devam ederken, emekçilere saldırılar ve hak gaspları derinleşirken, demokratikleşme ve/veya sosyal devlet beklentisi en hafifiyle safdillik olur. Yapmamız gereken, öbür güne bırakmadan, hemen yarın yapmamız gereken kuzu postuna bürünmüşlerin üzerindekini çekip çıkarmaktır. En küçük bir tereddüt göstermeden.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Metal tokat
Renault işçileri, yaşadıkları sorunlar karşısında patronların yanında duran şube yönetimine karşı harekete geçti: Delege sayısının 3 katı aday çıktı, seçimlere katılım rekoru kırıldı, şubenin belirlediği adaylar geride kaldı. 200 bin metal işçisini ilgilendiren MESS grup sözleşmesi öncesi Metal Fırtına’nın amiral gemisi Renault’da yapılan seçimler sendikal bürokrasiye tokat oldu.

8 Mart’tan notlar: Mücadele yılının başlangıcı

Taleplerimiz karşılanmazsa yurt ücreti de yok

Palyatif topluma karşı: Başpınar’da acının kolektif direnişi

Evrensel'i Takip Et