Hepimiz biliriz, memleketin her köşesi, gezmeye görmeye değer. Biliriz de biz pek gezmeyiz, turistler gezer. Yabancı dilde yol sorarlar sık sık. Dilini bilmiyorsan, iletişim yöntemi bellidir. Bağırırsın. Türkçe bilmiyor mu, sesini yükseltirsin, anlamıyor mu, biraz daha yükseltirsin. Ellerini kollarını oynatarak desteklersin. Belli bir desibeli geçince anlaşılmasına imkan varmış gibi. Yeterince bağırırsan bir noktadan sonra herkes Türkçeyi sökecekmiş gibi.
Bizde adet böyledir, konuşanı anlamazlar, bağırmadan konuşmazlar.
Kürt meselesinde onlarca yıldır yapılan bundan farklı diyen beri gelsin. Türkçe bağırmak. Ankara havasıdır ama doğusunda batısında çalınır. Bağırır, bağırmakla herkes onun dediğine gelecek diye bekler.
Beklemekle geçti yıllar. Sonunda olmadı öyle bir şey. Bıraktığı duyma kaybıyla kaldık.
Ana dil olmadan olmayacağının anlaşılması ne kadar zor olabilirdi, bu kadar bağırılmasa? Kürt’ün varlığı, dili, hakları?
Silahların susması, başka havalar da olabileceği umudunu yarattı. En yüksek gürültü biraz diner gibi oldu, herkesin gözleri parladı. “Oh dünya varmış” diyesi geldi.
Yine de, sabah akşam barıştan söz ederken bile, o ses kısılmış, o el inmiş değil. Tarihi bir barışmanın yoluna çıktık diye umutlar yeşeriyor ya, bir de bağırarak yol gösterenler sesini alçaltsa.
Yavaş biraz. Hasta var.
Önce gençlerin ölmemesi konusunda anlaştık diyorlar. Sonra “Savaş gereksiz, konuşa konuşa halledelim” diyen mesela Ayşen Gruda olunca, seyreyle gümbürtüyü. Haber olurken “Masal anlatayım dedi” gibisinden alay, televizyonlara konuşurken ettiği laf için hesap verme çağrısı. Gruda’nın söze “Önce bir bağırarak konuşmayın” diye başlaması bundan.
Bağırmakla gelinen noktayı gördük. Şimdi barışta, eşitlikte, konuşmakta yanlış bir şey varmış gibi kürsüden, stüdyodan bağıranı kimse kendine örnek almasın. Hazır yeni şeyler söylemeye alışılıyorken, eski lafları bağırmanın faydası yok. Alışmak, barışmak için şart çünkü.
“Televizyon verildi”, “Ev yapılıyor”, “Neden rahat” diye bağırıp çağıranlar, Öcalan’ın bir sürecin muhatabı olduğu fikrine alışmadılar ya, kimseyi alıştırmayacaklar. Milyonlar ona önder diyor, Kadir İnanır’ın dediği gibi “Biz yeni tanıyoruz”.
Silah bırakma üstüne o kadar çok bağırıyorlar ki, genel aftan söz eden hiç duyulmuyor. Başkanlık diye bağırarak her talebe, her tartışmaya bunu şart koşmak çıktı şimdi. “İmralı’ya kim gidecek” figanının rüzgarı, Kürt kurumlarını, örgütlerini, organlarını cereyanda bırakmak için sanki. Arada “Kürt sorunu yoktur” diye nara atanlar da çıkıyor ki, geleneklerimizi bir hatırlayalım; ne ana dil, ne anayasal haklar, ne binleri içeri atan operasyonun uyduruk dayanakları, ne şu, ne bu akılda kalsın. “Türk’ün üstünlüğü” elbette her zaman bağırma konusu, eşitlik, kimlik, kardeşlik, ne tartışılıyorsa bastırır. Oradaki “Karadeniz’e açılacaklar, vay başıma” diye bağırır ki, daha vekiller gidip barışı anlatmadan kendi dediği geçerli sayılsın.
Hassasiyet diyorlar, yıllarca “terör”den başka nara atılmadı, kulaklardan bir günde silinmez hani. O kulaklar çok feryat duydu. Her şey daha fazla duymayalım diye zaten. Yol gösterme sevdalısı arkadaş, artık bağırma, barış.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et