13 Şubat 2013 10:09

Cari açık sorunu

Cari açık sorunu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Moodys’in Türkiye’nin kredi notunu kısa vadede değiştirmeyeceği şeklindeki açıklamasını geçtiğimiz yazıda değerlendirmiştik. Birkaç aydır süregelen not artırımı beklentisini boşa çıkaran bu açıklama sonrasında İMKB’de sert bir düzeltme yaşandı. Yabancı fonlarının ülkeye hücum edeceği beklentisi de bir başka bahara kaldı.
Türkiye’nin cari açığı ekonominin yumuşak karnı olarak tüm kredi derecelendirme kuruluşları tarafından ön plana çıkarılıyor. Uluslararası bir çerçeveden baktığımızda cari açığın GSYİH’ye oranının son derece yüksek olduğu göze çarpmakta. Genel olarak literatürde yüzde 5’in üzerinde bir cari açık oranı riskli ve sürdürülemez kabul edilir. Türkiye ekonomisi 2005’den bu yana sadece krizin en şiddetli seyrettiği 2009 yılı istisna olmak üzere sürekli yüzde 5’in üzerinde açık verdi. 2011 yılında ise cari açık oranı yüzde 10 seviyesine tırmanarak tarihi zirvesine ulaştı.
Bu oran 27 AB ülkesi ile karşılaştırıldığında Türkiye zirvede yer alıyor. Avrupa’da Yunanistan yüzde 9.9 ile en tepede, onu yüzde 7 ile Portekiz ve İzlanda izliyor. AB’nin diğer sorunlu ekonomileri Kıbrıs, İspanya ve İtalya’da ise bu cari açık oranı sırasıyla yüzde 4.7, 3.5 ve 3.1 seviyelerinde. Almanya ise yüzde 5.6 oranında bir cari fazlaya sahip. Dünyanın en büyük cari açığına sahip olan ABD’de ise cari açığın GSYİH’ye oranı yüzde 3.1 seviyesinde. Kaldı ki dünya piyasalarında dolar cinsi varlıklara dönük yoğun talep ABD’nin diğer ülkelerle karşılaştırılmasını anlamsız kılıyor.
Daha yüksek cari açık oranına sahip ülkeler yok mu diye sorarsanız, o da var elbet. Başı Sierra Leon’nin çektiği bazı Afrika ülkeleri ve ufak ada ülkeleri. Ama Türkiye ekonomisi büyüklüğündeki ekonomiler için bu kadar yüksek bir cari açık ciddi bir anomaliye işaret ediyor. Kaldı ki ekonominin son 7-8 yıllık performansı bu durumun giderek kronik bir hal aldığını gösteriyor.
2012 yılı içerisinde ise 2011 yılında yakalanan yüzde 8.5’lik büyümenin fren yapması ile birlikte cari açık oranının da yüzde 8 seviyesine kadar gerilediği görülüyor. Büyümenin yavaşladığı bir dönemde dahi cari açığın bu denli yüksek seyretmesi düşündürücü. Dahası dış ticaret istatistiklerinde yapılan oynamanın cari açığın gerilemesinde baş rolü oynadığını söylemek mümkün.
Dış ticaret açığı 2012 yılında 2011 yılındaki 106 milyar dolar seviyesinden 84 milyar dolara geriledi. İhracatta kaydedilen 17.6 milyar dolarlık artışın ise 12.6 milyar doları altın İran’dan yapılan doğal gaz ithalatı karşılığında yapılan altın karşılığı ödemenin dış ticaret istatistiklerine altın ihracatı olarak kaydedilmesinden kaynaklanıyor. Dolayısıyla ihracattaki gerçek artış ancak 5 milyar dolar seviyesinde. 2011 yılının ilk yarısında 1.50-1.60 aralığında dalgalanan dolar kuru yılın özellikle son çeyreğinde hareketlenmiş ve aralık ayında 1.90 seviyesinin üzerine tırmanmıştı. TL’nin değer kaybının ihracat üzerindeki etkisinin oldukça sınırlı kaldığını belirtelim. Avrupa’daki kriz nedeniyle otomotiv sektörünün ihracatında 650 milyon dolar civarında bir daralma yaşanması ihracatı genel olarak baskıladı.
İhracatın ülke gruplarına göre dağılımına bakıldığında ise AB ülkelerine yapılan ihracatın 3 milyar dolar civarında gerilediği buna karşılık olarak Yakın ve Ortadoğu’ya yapılan ihracatın 14.5 milyar dolar kadar arttığı göze çarpıyor. Elbette burada da İran’a gerçekleşen “altın ihracatımız” artışın önemli bir bölümünü oluşturuyor. Yine Kuzey Afrika ve AB dışı Avrupa ülkelerine dönük ihracatta sırasıyla 2.8 ve 1.4 milyar dolar seviyesinde bir artış yaşandığını belirtelim.
İthalatta ise pek bir değişim yaşanmadı. Bunun temel nedeni ise toplam ithalatın yüzde 25’inden fazlasını oluşturan enerji ithalatındaki yüzde 10’luk artış. Bu rakam, dünya piyasalarının daraldığı dönemde ekonominin enerji ihtiyacının gerilemesinin yanı sıra enerji fiyatları da azaldığı için 2009 yılında 28 milyara kadar gerilemişti. 2011 yılında 54 milyar dolar seviyesine ulaşan enerji ithalatı, 2012 yılında ise 60 milyar dolar seviyesini aşmış bulunuyor. Enerji tüketiminin kur elastikiyetinin düşük olması kur politikalarının cari açık üzerindeki belirleyiciliğini de sınırlıyor.
Görüldüğü gibi 2012 yılında cari açıkta yaşanan kısmi toparlanma uzun vadeli bir eğilimin göstergesi olmaktan oldukça uzak. Daha ziyade bir makyaj harikası. Kaldı ki mevcut seviye de alarm verecek boyutta. Türkiye’nin cari açığı büyümenin kısa vadeli yabancı fonlarla finansmanını zorunlu kılıyor. Bu durum da ekonominin kırılganlığını arttırıyor. Böylesi bir manzara karşısında Batılılar yine hakkımızı yedi diye ağlayıp sızlanmak pek anlam taşımıyor.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa