14 Şubat 2013 09:57

Gelmesinler!

Gelmesinler!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yabancılaşma o noktaya kadar geldi ki; kimileri, kimilerinin hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı isteklerde bulunmayı normal görüyor. Trabzonspor Başkanı Sadri Şener, Fenerbahçe ile oynayacakları maça Fenerbahçeli yöneticilerin gelmesini istemiyor. Niye?.. Eğer gelirlerse ortam gerilirmiş!.. Taraftarlara zaten deplasman yasak, yöneticiler de gelmezse ortada hiçbir gerilim kaynağı kalmaz ve maç kardeş kardeş oynanır!..
Ama yöneticiler gelmediği halde ya evdeki hesap çarşıya uymaz ve beklentiler gerçekleşmezse... Mesela Fenerbahçe gol atıp öne geçerse... Gol sevinciyle futbolcular birbirlerine sarılıp kenetlenirse... Ya da hakem Trabzonspor aleyhine hatalı bir karar verirse... Bunlar seyircileri germeyecek mi, tahrik etmeyecek mi?.. Malum, çok çabuk gerilecek, anında tahrik olacak kadar kırılgan(!) bir yapımız var... Tribünlerde Fenerbahçeli taraftarların ve yöneticilerin olmaması maçta gerilim yaşanmayacağı anlamına gelmiyor. Karşılıklı açıklamalarla tansiyon yükseltilmiş ve diğer yandan da taraftarlar kazanmaya şartlandırılmışken, beklentilerin dışındaki olası gelişmeler gerilim doğurmaya yetmeyecek mi sanki?.. Bunun örneklerini sıkça yaşamıyor muyuz?..
Güya gerilime engel olması amaçlanan(!) böylesi bir yaklaşımla tam tersine şiddete davetiye çıkarılmıyor mu?.. “Gelmesinler” denilerek, gelmesi istenmeyenler, daha en başından potansiyel gerilim kaynağı olarak ilan edilip hedef gösterilmiş olmuyorlar mı?.. Yani Fenerbahçeli yöneticiler maça gelir, üstüne bir de işler Trabzonspor açısından beklendiği gibi gitmez ve olay çıkarsa sorumlular belli: Aksi yöndeki uyarılara kulak asmayıp maça gelmekte ısrar eden ve varlıklarıyla ortamı geren yöneticiler!..
“Onlar buraya gelmesin”, “Şunlar burayı terk etsin”, “Bunlar maçı izlemesin” gibi otoriter, buyurgan, yasakçı, dışlayıcı, dayatmacı yaklaşımlar adeta içselleştirilmiş durumda. Söz gelimi futbol camiasının aklı başında insanları arasında bildiğimiz Şenol Güneş bile Trabzonspor Teknik Direktörlüğü’nden istifa ettikten sonra düzenlediği basın toplantısında Sadri Şener ile ilgili olarak, “Trabzon’u terk etmeni ve gitmeni değil, değişmeni arzu ediyoruz” diyebiliyor. Yok, bir de terk etmesini arzu etseydin bari. Sadri Şener’i elbette istediğin gibi eleştirebilirsin ama bunu yaparken “Ya sev ya terk et” sığlığının bir versiyonu olan “Ya başarılı ol ya terk et” civarında dolaşmak gerekmiyor ki... “Trabzon’u terk etmeni arzu etmiyoruz” demek aynı zamanda kafanın bir köşesinde, “Duruma göre Trabzon’u terk etmeni de arzu edebiliriz” seçeneğinin bulunduğu anlamına gelmiyor mu?..
Bu arada Fenerbahçe yöneticisi Abdullah Kiğılı da, Trabzonspor camiasıyla gerginlikleri bitirmek istediklerini dile getirdi. Gerginliğin futbol sektörüne inanılmaz boyutlarda zarar verdiğini belirten Kiğılı, bundan dolayı her kulübün ekonomik sıkıntı çektiğini söyledi.
Bugüne kadar ranttan daha büyük pay kapma adına, fanatik yığınları kışkırtarak yarattıkları gerilimi bir koz olarak kullanmaktan kaçınmamışlardı. Tabii denge hassas. Bir yandan hakemleri ve rakip oyuncuları baskı altına alıp sindirecek kadar caydırıcı bir gerilime ihtiyaç duyuyorlar öte yandan gerilimin, futbolun ekonomik değerine zarar verecek boyuta ulaşmasından korkuyorlar. Yani çıkarlarının gerçekleşmesine katkıda bulunacak dozda bir gerilim onlar için en uygunu. Rant peşinde birbirinin kuyusunu kazmaya çalışanlar, rant küçülürse bunca didişmenin hiçbir anlamı kalmayacağını çok iyi biliyorlar. “Birbirimizle dalaşmanın ayarını kaçırmadan pastayı güzel güzel paylaşalım” demeye getiriyor Kiğılı.
Peki her şey iyi de, “12. adam” misyonu yüklediğiniz ve “baskı gücü” olarak işlevini hakkıyla yerine getirmesi için sürekli olarak kışkırttığınız fanatik taraftarları kontrol altında tutmayı başarabilecek misiniz?..

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa