Papalık, Sünnilik, Alevilik: Dindarlık yarışları mı?
Fotoğraf: Envato
Uzun süredir dikkati mi çeken bir konuydu: Alevilerin de giderek dindarlaşıp dindarlaşmadıkları sorusu ki Cooley’in “ayna benlik” (benim adlandırmamla “ayna senlik”) kavramlaştırmasını da eklersek neokonzervatif oluşumların Katoliklere, Sünnilere olduğu gibi Alevilere de yansımalarının olması kaçınılmaz sayılmalıdır. Papa XVI. Benedikt’in istifası (dindarlıktan da istifa etti mi?), yeni papanın kim olacağına dair kardinaller savaşı, hatta Hıristiyanlığın hakim olmadığı coğrafyalarda hakim kültür içinde gözüküp “gizli kardinallik” yapanların, dahası İran’da Ayetullahlığın, Filistin’de Arafatçılığın, Türkiye’de de bu tür ciddi ve etkili oluşumların olup olmadığı da tartışmayı daha çekici hale getiriyor. Gülünü gülenini bilemem, ancak güçlü bir Siyahi Aday Peter Turkson’un (Türkün oğlu çağrışımı da yapıyor, Peter de Ankara’nın kayası gibi) olası papalığı, yani Siyahi dindarlığın da Batının Afrika politikalarına eklemlenerek ısıtılması konuyu kaçamadığım şekilde yeniden tetikledi. Kahin Melkisedek’e göndermeyle yerli kahin Aytunç Altındal’ın “gizli gül”, “yedi tepeli şehrin yıkımı” iddiaları bir yana bırakılsa da dindarlaşma son yılların önemli bir kimlik, kişilik, siyaset problemini oluşturuyor. Alevilere de fazlasıyla bulaşmaya başlamış gözüküyor.
Radikal dinciler, fundamentalist/köktenci dinciler, total kurumlaşma, daha yumuşak bir nitelemeyle “dindarlık/ mütedeyyinlik” nedir? Eğer dinine/mezhebine bağlı, ona uygun yaşayan demekse, Sünni’si, Alevi’si mezhebinin gereklerini yerine getirene “dindar” denmesi de uygun olacaktır. İzlenimlerim odur ki, salt Suriye veya Irak’taki çatışmalı ortamın ötesinde, Anadolu ve Avrupa Aleviliği de böyle bir dindarlaşmanın, en azından bu tür etkilerin rüzgarına giderek daha fazla kapılıyor; dini inancının öncelikleri ve mezhep dayanışmaları günlük yaşamının giderek daha ağırlıklı bir parçası haline gelmeye başlıyor. Pek çok televizyon kanalı, gazete, dernek, vakıf, konfederasyon bu temelde örgütleniyor ve faaliyetlerini sürdürüyor. Her geçen gün bunlara yenileri ekleniyor.
Buradaki kaygım kişilerin dini inanç ve ritüellerini yaşamaları, dinsel kimliklerini savunmaları değil (Bunları da yazıp konuşmak gerek ki bu ayrı bir konu); kaygım dinlerin/mezheplerin içsel akait ve ritüellerinin ötesinde, giderek hepsinde “dini referansların” her şeye eşlik eden bir “kök paradigmaya” dönüşmesi, yargı verme ve eylemlerine, örgütlenme ve dayanışmalarına altlık etmeye başlamasıdır. Bu kaygılarla, Diyanetin Aleviliği dışlayıcı yaklaşımlarına hiç katılmamakla birlikte, bazen en azından Sünnilikten farklı bir kültür oluşturmaları, mümkünse çok dindarlaşmadan kalmaları daha iyi değil mi(?) diye sormadan edemiyorum. Din derslerinin zorunlu olması, hatta ahlaki eylemlerimizin temeline yerleştirilmeye çalışılması, nasıl düşünce, inanç ve vicdanımızın esir alınması ise, Aleviliğe de böyle bir rol verilmesi, biçimsel eşitlikten sayılabilirse de, oynayacağı rol açısından hiç de istendik bir durum olmayabilir.
1-2 Şubatta “Asos’ta Felsefe” günleri vardı.”Felsefe Sanat Bilim Derneği”nin taşıyıcılığında gerçekleştirilen felsefe günlerinin bu yılki gündemi “Felsefe Tanrı ve Din” üzerineydi. Uluğ Nutku’nun “Gerçek dindar kaldı mı, varsa da kendini zaten pek göstermez, ortalıkta simsarlar dolaşıyor” mealindeki yorumu, belki her şeyi değil ancak yaşananların önemli bir boyutunu ele veriyor.
Uzun yıllardır “Gerçek milliyetçi kim?”sorusuna yanıt aranıyor. Patriotizm-nasyonalizm (yurtseverlik-milliyetçilik), ezen-ezilen milliyetçiliği tartışmaları da bu mihverde yürütülüyor.Hatta Türk milliyetçiliğinin Kürt milliyetçiliğini tetiklediği iddiaları da bulunuyor. Şimdi de Sünnilik-Alevilik tartışmalarının “Gerçek dindar kim?”, “Gerçek dindarlık hangisi?” gibi yeni bir yarışma ve mücadeleye yol açmamasını dilerim. Dindarlığın derecelerini sorgulamayı Gazali gibi nübüvvetçilere bırakarak, inançların da kategorileştirilmesi yerine içeriğine ve işlevlerine bakarak, insanlığın derecesini ölçebilmek, insanlıkta ilerleyebilmek dileğiyle.
- MEB’in başarısı muhteşem tıklanma rekoru: İnsanın iyi ki pandemi ve deprem olmuş diyesi geliyor 10 Ocak 2025 04:58
- 22 yıllık, 72 yıllık gerileme: MEB’in, AKP’nin, milli görüşün ‘Milli Maarif’ ve ‘MESEM’ başarısı 03 Ocak 2025 04:26
- Türkiye ve Suriye yüzyılı mütaşerik maarif ve rejim modeli 27 Aralık 2024 04:43
- İsrail ve Suriye örneğinde bilimin ve bilimsel eğitimin anlamı ve önemi üzerine 13 Aralık 2024 04:40
- MEB açık öğretim okulları istatistiklerinde bir gariplik mi var? 29 Kasım 2024 04:15
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42
- AKP ve MEB’in büyük mahareti: Bağnazlığı ve emek sömürüsünü sürdürmeye diplomalı çözüm 20 Eylül 2024 04:15