15 Şubat 2013

'Kırmızı gül sende kaldı muradım...'

1975 yılında Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir duyuruda, Ruhi Su’nun girişimiyle kurulan Dostlar Korosu’na sınavla korist alınacağı yazıyordu. Türküleri çok sevdiğim için hemen katılmaya karar verdim. Sınav günü, ablamla birlikte Şişli’deki Dostlar Tiyatrosuna gittik. Sınav, tiyatronun girişindeki yönetim odasında yapılıyordu. İçeri girerken, plaklarından tanıdığım, grevdeki Erdemir işçileriyle dayanışma gecesinde uzaktan görüp dinlediğim Ruhi Su’yu yakından göreceğim için çok heyecanlıydım. Odada, onun dışında genç bir kadın vardı; piyanonun taburesine oturmuştu. Ruhi Su, onun çaldığı ezgilerin ses olarak yinelenmesini istemişti. Odadan çıkarken,  Ruhi Su ile birlikte çalışan bu kadının kim olduğunu merak etmiştim. Ablamla birlikte koroya seçildikten sonra ilk provada koro arkadaşlarımızla ve onunla tanıştık. Sümeyra Çakır’ın mimar olduğunu, içindeki müzik sevgisi nedeniyle müziğe yöneldiğini ve bir süredir Ruhi Su ile birlikte çalıştığını öğrendik.
Koro çalışmaları sırasında Sümeyra’nın disiplinli, çalışkan, saygılı ve alçak gönüllü tutumu hep dikkatimi çekti. Bizlerden çok ilerde olmasına karşın, Ruhi Su’nun anlattıklarını büyük bir dikkatle dinlerdi. Bir süre sonra El Kapıları uzunçalarında yer alan türküleri çalışmaya başladık. Bu çalışma sırasında en çok iş Sümeyra’ya düşüyordu. Tek başına söylediği türküler de, koroyla birlikte solo söylediği türküler de Anadolu kadınının yaşamını, acılarını, özlemlerini dışa vuruyordu. Onun sesiydi, padişahların savaşlara gönderdiği yarini özleyen kadının acı ve isyanını bize duyumsatan: “Merhametsiz padişahlar askeri/ on sene bekletiyorlar Hicaz’da/ genciken kocadım yitirdim yari/ n’olur karlı dağlar ne olur/ asker yarim gelse yaralarım iy’olur…”  Onun sesiydi şu kına türküsündeki gelin kızın acısını ve sitemini bize duyuran: “Ağ elime mor kınalar yaktılar/ kaderim yok gurbet ele sattılar/ on iki yaşımda gelin ettiler/ ağlar ağlar gözyaşımı silerim of of/ Merdivenden indim indim yıkıldım/ mevlam izin verdi yine dikildim/ her çiçekten aldım aldım takındım/ kırmızı gül sende kaldı muradım of of.”
O dönemde, TÖB-DER İstanbul Şubesinin yönetim kuruluna seçildiğim için, Ruhi Su Dostlar Korosu’ndaki çalışmamı 1.5 yıl sürdürebildim. El Kapıları uzunçalarından sonra korodan ayrıldım. Ama biz Sümeyra ile İlerici Kadınlar Derneğinin etkinliklerinde ve yaşamı savunma mücadelesinin başka alanlarında yine buluştuk, arkadaş olduk. Onun örgütlü mücadeleyle buluşan bilinçli ve özverili yönünü de tanıdım. Sağlık sorunları olmasına karşın, 1979’da, bir süre Türkiye Maden-İş Sendikasının korosunu yönetti. Çünkü o yalnız bir halk müziği sanatçısı değildi. Bir devrimci ve sosyalistti. Barış, özgürlük ve eşitlikten yana bir dünya istiyordu: “Anadolu insanlarının, ancak kader birliği içinde ulaşabilecekleri bir özlemleri var: Barış içinde adil bir dünyada özgür ve eşit olarak yaşamak. Benim bu yoldaki inancım, yaptığım çalışmayla bütünüyle birleşmektedir. Anadolu topraklarında çok sayıda dil, din, halk yaşamış, birbiriyle yoğrulmuş, tümünün özelliklerini içeren bir ortak Anadolu kültürü ortaya çıkmıştır.”
Sümeyra, Türkiye’de ve Almanya’da gerçekleştirdiği albümlerini bu bilinçle oluşturdu. Ama en çok acılı, sabırlı, üretken ve emekçi Anadolu kadınına ses oldu. Barış ve Gurbet Türküleri, Allı Turnam, Kadınlarımızın Yüzleri, Süwaré Çuçıkan (Serçelerin Süvarisi-Kürtçe) bu bilinçle oluşturduğu albümlerinden bazılarıdır. Berlin Senatosunun davetiyle gittiği Berlin’de Enternasyonal Marşı’nı söylediği gerekçesiyle, Türkiye’de hakkında dava açılınca, 1980 sonrası müzik yaşamını yurt dışında devam ettirmek zorunda kaldı.
Sümeyra’yı 5 Şubat 1990’da, henüz 44 yaşındayken yitirdik. Ülkeye dönememenin verdiği hüzün ve özlemi de katarak söylediği türküleri bıraktı bize; hala kulağımda yankılanan o duygulu sesiyle söylediği türküleri… “Kırmızı gül sende kaldı muradım…”

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et