Hastalık ve sanatın azmi
Fotoğraf: Envato
Çoğunlukla doğuştan veya edinilmiş hastalıklarımızı hayata kapanmanın aracı olarak kullanmaya meyilliyizdir. Oysa tam tersine dikkatli bir gözlemle bedensel arazlar yaratıcılığın geliştirilmesinde ivme kazandırabilir. Yaratıcılık deyince aklımıza sanatçılar geliyor doğal olarak. Bizler için müzik ve resim ve diğer sanatların dahileri olsalar da onlar yaşamlarına nice hastalık ve acıyı sindirmiş ama yaratıcılıkları ile kah hastalıklarına uyumlu teknikler geliştirerek, kah bedensel arazlarını çalgı aleti kullanımında sınırların zorlanmasında avantaja dönüştürerek geleceğe şaheserler bırakmışlardır.
Bu izlek bizi çokça sanatçıya götürse de bugün sizlerle biri günümüzde diğeri 1930’lu yıllarda hastalanmış iki sanatçıyı paylaşmak istiyorum: Ressam Paul Klee ve fotoğraf sanatçısı Tülin Altılar.
Ürettikleri ile “hastalıklarına yabancı kalmayı başaramasa da” Paul Klee 1935’te ellili yaşlarında Sklerodermi adlı romatizmal hastalığa yakalandığında köşesine çekilmemiş, üstelik üretkenliğini “dört katına” yükseltmişti. P. Klee ciddi romatizmal sorunların sanatının önüne geçmesini hastalığının başlangıç ve son evresinde iki farklı teknikle aşmayı başarmıştı. “Madem ellerim eskisi kadar kıvrak değil, öyleyse tabloların boyutunu büyültmek ne güne duruyor” diyebilmişti başlangıçta. Yaşamının son dönemlerinde ise “hızlanmam gerekiyor” düşüncesinden yola çıkarak “tuval üzerine kağıt yapıştırıp pütürlü yüzey etkisini kaybettirmeden daha hızlı resim yapmayı” hedeflemişti.
Fotoğraf sanatçısı Tülin Altılar ise hastalığı onu eve mahkum kıldığında yaratıcılığını küçük objeleri fotoğraflayarak sürdürmüş. Bir söyleşisinde “Küçük şeylerle iletişim kurmayı denediniz mi hiç?” diye sorması boşuna değil. Paul Klee,’nin romatizmalı elleri uğruna resimlerinin boyutlarını büyültmesi misali Tülin Altılar da fotoğrafçılığını bu kez “küçük şeylerle” buluşturmuş. Bir söyleşisinde ne de güzel dile getirmiş gerçekliği: “Yaşamak dediğimiz bu keşmekeşin içinde insanlar gerçeği görmüyorlar. Kafalar rekabet, hırs ve tüketmekle meşgul. Halbuki dünya ve de sıradan küçük şeyler mucize.”
Sağlık ve sosyal güvenlikte lütuf devleti kıvamında algılatılmak istenen güncel halet-i ruhiyemizin sanatçılardan öğreneceği çok şey var. Sırf ilgili sosyal haklardan yararlanmak adına olmayan hastalıklar yaratılmasını uman, hastaneleri arşınlayan kalabalıklaştırılmış kitlelerin maluliyet arzusu ancak bu yolla unutulabilir.
Sağlıcakla kalın, sanatın uzağına düşmeyin!
HEKİMLİK İTHAL KILININCA: DENKLİK
“İthal hekim” tanımı beni oldum olası rahatsız etmiştir. Ama sağlık hızla metalaştırılırken kurumlar dertlerini başka nasıl anlatabilir ki?
Bu bağlamda son günlerin sessiz sedasız geçiştirilmeye çalışılan, yurt dışından alınmış tıp fakültesi diplomalarında denklik süreçlerinin basitleştirilmesi çabasını görünür kılmakta yarar var. TTB “İthal hekimlik tartışmaları, sağlıkta ucuz emekgücü arayışları, yurt dışında tıp eğitimi alıp Türkiye’de çalışma gayretleri önünde sonunda hekimlik diplomalarının denkliği konusunun önemini gündeme getirmektedir” derken haksız değil.
“Gelişmiş ülkelerde yurtdışından yapılan başvurularda her durumda önce dil, sonra teorik ve pratik mesleki bilgi ve beceri sınavları yapmaktadırlar” diyen TTB, kamuoyunu uyarıyor: “Tıp diploması denkliğinde kolaylaştırma çabaları halkın sağlığına önem veren gelişmiş ülkelerde göremeyeceğiniz ‘nasıl olursa olsun, fazla hekim gelsin’ anlayışıdır.”
Peki şimdi ne değişti? Sağlık Bakanlığı neyin peşinde?
Cevabını TTB açıklamasından birlikte okuyalım: “Denklik konusunda şimdiye kadar izlenen süreç şöyledir: Yurtdışındaki tıp fakültelerinden alınan diplomaların ülkemizde geçerli olabilmesi için gerekli koşullar Yurtdışı Yükseköğretim Diplomaları Denklik Yönetmeliğinde belirlenmiştir. Buna göre, istenen belgelerin kontrolünden başka, ilgilinin mezun olduğu tıp fakültesinin eğitim düzeyi ile içeriği de YÖK tarafından değerlendirilir. Ders eksiği olanlara ülkemizdeki fakültelerde bunu tamamlama olanağı tanınır. Mezun olunan lisans programının eğitim düzeyi ve içeriğinin yeterli bulunmaması durumunda, başvuru sahibi usul ve esasları Kurul tarafından belirlenen seviye tespit sınavına tabi tutulur.Seviye tespit sınavı öğrenim süresince kazanılması gereken en az bilgi düzeyinin tespitine yöneliktir. Başarılı olabilmek için, 100 üzerinden en az 50 puan almak gerekir.
Yönetmelikte yer alan bu düzenlemeler halen yürürlükte olmasına karşın YÖK Yürütme Kurulunun aldığı bir karar ile seviye tespit sınavı kaldırılmış; bunun yerine tıp fakültesi diplomasına denklik belgesi talep edenlerin tıpta uzmanlık sınavına (TUS) girmeleri ve bu sınavda başarılı sayılmak için 40 puan almaları yeterli kabul edilmiştir.
TUS, nitelik olarak seviye tespit sınavından farklıdır. Seviye tespit sınavında fakültede kazanılması gereken en az bilgi düzeyi ölçülürken TUS yarışma esasına dayanan bir seçme sınavıdır. Bu açıdan, TUS denklik belgesi taleplerinin değerlendirilmesinde uygun bir sınav değildir.”
TTB’nin uyarıları bunlar. Paylaşmak istedim.
- Barış kokusu: Ege denizi 09 Aralık 2024 04:53
- İnsandan inşaata demir eksikliği 02 Aralık 2024 04:48
- Bir davayı seyretmek: Başka bir sağlık sistemi mümkün 25 Kasım 2024 04:43
- Kırmızı kurdele: AIDS ve çocuk 18 Kasım 2024 04:04
- Hekim grevleri tüm dünyada tarihsel bir eşikte 11 Kasım 2024 04:50
- Özelleştirme yolunda aile hekimliği ya da sağlık hakkımız 04 Kasım 2024 04:11
- 2025 ya da sağlık: Yeni sağlık bütçesinin ipuçları 28 Ekim 2024 04:35
- Sağlıkta kayıp kuşak: 0-23 yaş arası ve AKP'li yıllar 21 Ekim 2024 04:53
- Hangi antidepresan bize eşitlik, özgürlük, adalet getirebilir ki! 14 Ekim 2024 04:00
- Koruyucu sağlık hizmetleri: Önlenebilir her ölüm cinayettir 07 Ekim 2024 04:55
- Koku ve hafıza 30 Eylül 2024 04:26
- Yapay zeka insan haklarından neden korkar? (1) 23 Eylül 2024 04:29