22 Şubat 2013
DİĞER YAZILARI
Yüzümüzün karası 16 Ağustos 2014
İnsan sevmek 12 Temmuz 2014
Kavel\'de miyiz hâlâ? 28 Haziran 2014
Camın sırrı 21 Haziran 2014
Yasak bölge 14 Haziran 2014
Organik O.C 31 Mayıs 2014
Bir nefes... 24 Mayıs 2014
Soma\'nın iyi insanı 15 Mayıs 2014
YAZI ARŞİVİ

Evrensel’in bilebildiğim kadarıyla tek Samsunlu yazarı olarak; Samsun-Sinop hattında yaşananlardan başlamak gerekirdi belki. Karadeniz halkını, “özel organizasyonlar”ı, AKP’den, CHP’ye, MHP’ye takınılan tutumları... “Karadeniz milliyetçidir” diye kesilen ahkamları hatta...
Ama, boşverin “bahar”dan söz edelim biz. Her sonbaharda ölür ve ilkbaharda yeniden dirilir Temmuz... Sümer tabletlerine ilk çekiç darbesi indiğinden beri biliriz bunu... Belki öncesi de vardır... Dumuzi diyen de var; Tamuz da; Attis de, Adonis de...
Temmuz, aşktır, doğurganlıktır, berekettir, bolluktur...
Bahardır Temmuz...
Evet, ilk Cemre düştü; 20 Şubat’ta... Önce havaya... Sırada su ve toprak var.
Yeniden diriliş böyle başlıyor doğada...
Ya insanda?
Cengiz Çandar; Hakkari izlenimlerini aktarırken, kulaktan kulağa yayılan “duyum”u anlatıyor: “Mart’tan sonra, yani Newroz’dan sonra döneceklermiş...”
Çandar’ın sorusu, “Sınır ötesine gidecekler mi?​” oysa... “Şu günlerde burada olduklarını hiç sanmıyoruz. Ortalık kar kıyamet. Zaten dışarıdalar” diyor Hakkarililer. Ve kulaktan kulağa yayılan; “Dönecekler” söylentisinden...
Mesele belirsizlik. “Merdiven” sisteminin bir adım sonrasını görememek. “Manasız” isim geriliminin ardından, bugün İmralı’ya yeni bir heyet gidiyor. Ortalıkta dolaşan “duyum”lara baksanız, Öcalan “Silah bırakın, sınır dışına çekilin” diyecek.
Hakkari’nin “duyumu”yla, İstanbul’un, Ankara’nın “duyum”ları arasındaki fark bu kadar açık. Hep öyle olmadı mı?
Hep birlikte göreceğiz.
Kimi söylencelerde sonbaharla birlikte “yeraltı ülkesi”ne giden Temmuz orada tutuklanmıştır. “Özel yetkili” birileri tarafından muhakkak... O tutuklanınca, yeryüzünde aşk ve bereket kalmamıştır. İnsanlar, hayvanlar üremez olmuş; bitkiler açmaz, tohum vermez hale gelmiştir.
Söylence işte!
Anadolu’nun insani açıdan çoraklaşmasında var mıdır, tutuklamaların payı acaba? Neyse, biz söylenceyle devam edelim. İştar, genç eşi Temmuz’u aramak için yeraltına iner. Efsane çok; Sümerler’den Asurlar’a, Antik Yunan’a... Çoğunda Tanrı ve Tanrıçalar yaz aylarını yeryüzünde; soğuk kış aylarını yerin altında geçirirler. Baharda yeniden dirilmek üzere ölerek...
Ve işte bugün hala Ortadoğu’dan Balkanlar’a; Ortaasya’dan Arap coğrafyasına uzanan “cemer”lerin sırrı bu. İlk adım atıldı; canlanacak doğa...
Yeniden dirilecek.
Ve belki kimbilir barış gelecek...
“Kor halindeki ateş”tir Cemre.
Dallara can suyu mu yürüyecek; yoksa kor ateşlerde mi yanacağız; hep birlikte göreceğiz baharda.
Eski takvimlerde 180 gün Kasım (kış) olurdu; 185 gün Hızır (yaz)... Cemreler düşecek; Newroz ateşleri yanacak; ardından Hıdırellez...
Ve Hızır günleri başlayacak.
Ya da başlayamayacak; yer altında “tutuklu” kalacak Temmuz... İnsanlar, hayvanlar üremez; bitkiler tohum vermez kalacak.
O vakit, hepimizi bekleyen “kor ateş” sadece.
Yanacağız; kendi yaktığımız ateşlerde.
Hakkari kaygılı; Samsun da öyle. Yok kastım, sokağa inip “linç” çığlıkları atan hepi topu bin kişilik “güruh”lar değil. Halktan söz ediyorum ben. Tıpkı Kürtler gibi, Cemrelerin toprağa düşüşünü sayan, doğanın yeniden dirilişini bekleyen halktan...
Gayrısı “plan”dır, “hesap”tır, “gizli ajanda”dır.
Anadolu halkları, Sümerlerden ve daha öncesinden beri, her bahar yeniden doğuşu, bereketi ve aşkı özler, ister.
Bugün de öyle; Kürdü de; Kürd’ün deniz görmüşü de...
İlki düştü havaya; yumuşar belki biraz. İkincisi suya, üçüncüsü toprağa...
Sonra hep birlikte Newroz’a; yeni güne... Hıdırellez’de birlikte halaya, horona...
Sahi, ne diyordu bir Hıdırellez Günü idam sehpasında can veren yiğit: “Yaşasın...”
Yaşayalım...

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et