Süreç ve strateji: Bir öneri
Fotoğraf: Envato
Öncelikle pratik ama elbette politik nedenlerden ötürü de, devlet (hükümet) ile PKK arasındaki müzakerede kolaylaştırıcı, taşıyıcı, aktarıcı işlevlerinin önemi bariz olan BDP’ye yönelik bu dışlayıcı tavrın ya da zoraki kabulün, İmralı’ya gidecek heyetlerin oluşumuna kadar, hatta öncelikle orada beliren bu dayatmaların, sürece ne gibi bir faydası olacaktır, olabilir hükümete göre?
Diğer taraftan BDP’ye yönelik bu mesafeli ve dayatmacı tavrın yanı sıra, Kürt siyasetinin kentlerdeki en dinamik sivil kanadına yönelik olarak KCK adı altında bir operasyon zaman zaman hız kesse de sürdürülüyor. Halen binlerce Kürt siyasetçi cezaevlerinde.
Bu iki durum bile toplumun geniş kesimlerinin umutla yaklaştığı bir sürece ilişkin öncelikle Kürt tarafında derin kaygı ve kuşkulara yol açıyor.
“Peki neden?” diye sorduğumda Birikim Dergisi’nin Aralık 2011 sayısında yayımlanan Ömer Laçiner imzalı bir yazıyı hatırladım.
Laçiner’in yazısından bir alıntı önce: “(…)bugün AKP, bölgede her ne kadar devlet ve devleti yöneten parti olarak bulunuyor ve kimi geleneksel devlet politikalarını hâlâ sürdürüyor ise de; “sorun”a ilişkin orta-uzun vade stratejisini bunların üzerine değil; asıl olarak orada kendi parti kimliğiyle –yerel burjuvazi– örtüşen “tabanı”nın güç/etkinlik kazanması üzerine inşa etmiş görünüyor ve bu doğrultuda davranıyor.
(…) AKP’nin bu operasyonla (KCK operasyonlarını kastediyor. A.T.) amaçladığı şey; genel olarak Kürt hareketini ezmek değil; o hareketin “muhafazakar-demokrat”lığın pekâlâ kabul edeceği talep ve düzenlemelerle bölgedeki kendi “tabanı”nın taşıyıcılığına devredilmesidir. Buna elbette Kürtlüğün muhafazakar içerimiyle, onun yöntem ve araçlarıyla TC’ye entegre edilme planı da diyebiliriz.”
Laçiner’in hükümetin stratejisine ilişkin bu saptamasını doğrulayan epey başka gelişme de oldu geçen zaman içinde. Bir süre önce hükümet temsilcileri bir kez daha Öcalan’la görüşmelere başlamış ve bunu kamuoyuna da açıklamış olsa da, hükümetin temel stratejisinden vazgeçtiğine dair başkaca da bir emare yok. En azından uzun vadedeki stratejisi hâlâ değişmemiş gibi görünüyor.
Ancak burada hükümetin göz ardı ettiği önemli bir olgu mevcuttur. Kürt siyasi hareketi daha başından itibaren salt bir kurtuluş mücadelesi ile tanımlamadı kendisini. İçinden çıktığı sosyalist hareketin temel hedefi doğrultusunda kurtuluş mücadelesi ile senkronik olarak bir sınıf mücadelesi de başlattı. Bugün öncelikli hedefi demokratikleşme, kolektif haklar ve anayasal statü olarak istişare edilse de, 30 yıllık mücadele içinde Kürt siyasal hareketi artık hiperpolitize olmuş toplumsal tabanında yeni toplumsal ilişkilerle örülmüş yapıların oluşmasına yol açtı, imkan verdi ve destekledi.
Türkiye’nin büyük kesimine hakim üretim ilişkileri ve toplumsal formasyondan mülhem bir çözümün Kürtlerin geniş kesiminde bırakın yankı bulmasını, böylesi bir stratejinin takibi bile müzakere sürecini orta vadede akamete uğratır.
İşte bu yüzden Kürtler arasındaki yeni toplumsal ilişkilerin taşıyıcısı olan BDP’yi ve Kürt toplumsal hayatının yeni kurumlarını hızla ve yoğun biçimde sürece katmak doğru bir adım olacaktır. Hükümet açısından.
- Barikat, neşe, dans 08 Haziran 2013 07:22
- Konferansın ufkundaki yeni toplum 31 Mayıs 2013 10:35
- Süreç için bir öneri daha 20 Nisan 2013 09:37
- Heimatkrankheit ya da vatan hastalığı 07 Nisan 2013 05:27
- İktidar olarak köşe yazarı 23 Mart 2013 10:48
- Chávez’e bakmanın bir yolu 10 Mart 2013 05:56
- Felsefeden gelen cevap 09 Şubat 2013 09:36
- Sağcı ve entelektüel 05 Ocak 2013 12:29
- Böyle geçti bir yıl Türkiye ömürlerinden 29 Aralık 2012 06:12
- Adam ve kızları 22 Aralık 2012 09:00
- Mahremiyet ve gösteri 15 Aralık 2012 07:50
- Anatomipolitikadan biyoiktidara salınan sarkaç 08 Aralık 2012 08:35