23 Şubat 2013

Ege'den Suruç'a çocuklar

Annem yok. Var ama yok. Eve gelmedi çünkü. Bekliyoruz, yine gelmiyor. Uyudum, uyandım, annem yine yok. Gözlerimi kapatıyorum, yüze kadar sayıyorum.
Yüze kadar sayınca annem gelecek diyorum. Gözlerimi açıp bakıyorum; annem yine yok!”
Bu sözler Metin’in. Metin 5 yaşında. Ege’nin bir şehrinde yaşıyor. Öğretmenlikten atılmış annesi babası bir fabrikada çalışıyor. Gündüz Metin’e bakıcı bakıyor. 12 Eylül 1980’in ilk günleridir. Akşam evleri basılır, işten gelen annesi gözaltına alınır. Vardiyası gece olan babası kaçar. Polis babasını aramaya başlar. Bütün afişlerde resmi vardır.
Sokakta arkadaşları, “pis komünist, babanı asacaklar” diye onu aralarına almak istemezler. Bir süre bakıcısı onunla kalır.
Sonunda Metini eve gelen polislere bırakır.
Metin’in evde ve şehirde bakacak kimsesi olmadığından annesinin yanına hapishaneye götürülür. Bir süre hapiste annesiyle kalır. Annesi işi alaya da vursa Metin annesinin işkence gördüğünün farkındadır. Binada işkence yapıldığının da. Üniformalı herhangi biri ve karanlık onun korkularını arttırır. Karabasanları artar. Bir süre dedesinin yanında bir Ege kasabasında kalır. Mutludur. Metin kasabada dede ve ninesiyle yeni bir hayata başlar.
Metin için dengeler, annesi Ayten’in kasabaya gözaltında işkence görmüş ve psikolojik olarak yıkılmış bir durumda dönmesiyle bozulmaya başlar. Bunu babası Rasim’in tutuklanması ve ağır işkenceler görerek kasabaya gelmesi izler. Kısa bir süre sonra babasının ardından annesi de Almanya’ya siyasi mülteci olarak gider. Ailesi darmadağın olan Metin, dedesi Hüseyin Efe’nin yanında kalır. Kasabadaki ilkokula uyumsuz bir çocuk olarak başlar bir süre sonra  konuşma zorluğu da başlayacaktır...
Bu öyküyü Atıf Yılmaz’ın Eylül Fırtınası filminden biliyorsunuzdur. Roman olarak Can Yayınlarınca Gölge Kokusu adıyla yayımlandı. Habib Bektaş’ın bu romanı Almanya’da Erlanger Kültür Ödülünü Türkiye’de İnkılap Roman Ödülünü aldı. Romanın devamı Metinin dedesinin kasabada dışlanmasının problemleri ve siyasal “suçlardan” hüküm giyenlerin Avrupa serüvenidir. 12 Eylülün dağıttığı bir ailenin öyküsünde hep suçlayan bir ses çınlar. Cenaze evine girmek isteyen polislere Şerife Teyze’nin söyledikleri, “Yunan da girdi bu memlekete, Yunan da! Yapmadı sizin yaptığınızı! Üç günlük ölü evini basmadı Yunan! Çoluktan çocuktan medet ummadı, sorguya almadı.”
Bu öykünün yaşandığı, Manisa’nın Salihli yakınlarındaki kasabasının tarihsel ve sosyo/kültürel betimlemesini de çizmektedir.
SURUÇ’TAN BİR ÇOCUK
Agir okula bu yıl başladı. Babası Ethem Şahin hapiste. Annesi gözaltına alındığında onu da götürdüler. Üç yaşındaydı. Ona sorulan bütün soruları “Ez Tirki nizanim” (Türkçe bilmiyorum) diye yanıtladı... Annesi, anlatıyor. Bugün de Agir’in durumu pek farklı değil. Türkçe kendini ifade edemiyor. Babasının hapiste oluşunu da Kürtçe konuşmasına bağlıyor. Agir, Kürtçe elliye kadar sayıyor ama Türkçe 10’a kadar sayamıyor. Ona Türkçe soru soran polisleri hatırlıyor belki öğretmenin her Türkçe sorusunda.
Agir, Türkçe okulu belki hiç sevmeyecek. Çünkü oklunda hem Kürtçe hem Türkçe istiyor. Kendini ifade ederken zorlanacak. Belki de Metin gibi konuşma zorluğu da yaşayacak.
Biri Türk öteki Kürt, iki çocuk. 12 Eylül koşullarının arttırdığı çocuk büyük ayırmayan baskı yasalarıyla, hapishane gerçeğiyle karşılaşmasının sarsıntısı. Öteki olma duygusu. Ege’de de Suruç’ta da (Güneydoğu’da demek daha doğru) değişmiyor, anadiliyle eğitilmek de bu ezinci azaltamıyor. Derslerde yasa temsilcisi olarak tanıdığın kişilerin seni suçlayan tavırlarıyla, suç sayılacak bir şey yapmadığını bilmenin çelişkisinin trajedisini yaşıyorlar. “Çoluktan çocuktan medet uman” bir düzenin sarsıntısıdır çocuklarımızın yaşadığı. Bunun Türkü Kürdü yok. Çerkezi Boşnağı da.
Pek çok çocuğumuz, onları koruması gereken “polis amca”, “polis abla” ile karşılaşıp suçlu sayıldıklarını öğrendiklerinde psikolojik olarak yaralanıyorlar. Öte yandan Agir ile Metin’in ve tüm çocukların düş gördükleri dille eğitim istemeleri de insan haklarının bir parçası. Onlar oyunlarını da düşlerini de paylaşmaya hazırlar.
Çocuklarımızı sevmek ülkemizin geleceğini sevmek, onları  korumak geleceğimizi korumaktır.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et