25 Şubat 2013 05:48

Hekim sorumluluğu demişken...

Hekim sorumluluğu demişken...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hekim sorumluluğu anlatıyorum derslerimde. Düşünmelerini,  süreci analiz etmelerini ve tartışmalarını hedefliyorum. Asistanlarımla kurgulayıp çektiğimiz bir video ile başlıyor ders. Bıkkın, yaptığı işle barışık görünmeyen bir hekimimiz var. Muayene etmeden başlayan tetkiklerle, ameliyatın şart olması bilgisi dışında idarenin gönderdiği, ne işe yaradığını düşünmediği bir aydınlatılmış onam formunun imzalanması ötesine geçmeyen bir hasta hekim ilişkisi izliyoruz. Kapıda bekleyenlerin çok olmasından dem vurarak çabuk olmasını söylüyor hastasına. Bir sağlık çalışanı evrak imzalatmak için giriyor, dışarıdaki hastaları hatırlatıp çıkıyor. Ne hekim, ne de hasta kapının açılmasından, içeri birinin girmesinden rahatsız olmuş görünüyor. Hastanın bir iki soru sorma çabası da o telaşla geçiştiriliyor. Hasta hekim ilişkisi, sorumluluklarımız, aydınlatma yükümlülüğü, onam kavramı üzerine konuşuyoruz ardından. Son birkaç yıldır konuşulan “ortak karar alma” kavramını ve ortak karar alabilmek için gereksinimleri aktarıyorum. Çalışacakları sağlık ortamında karşılaşacakları sorunlar ile birlikte ele alıp uygulanabilirliğini tartışıyoruz. Her seferinde yüzlerinden geçen kaygıyı, sordukları sorularda kendilerini koruma dürtüsünü izliyorum hüzünle. Haklarını sorguluyorlar ille de… Hastalara karşı haklarını… Hakların birbirine karşı değil, birbirini besleyen özelliğini anlatıyorum. Bir sonraki derste insan hakları kavramını anlatacağım. Ondan dem vuruyorum. Hasta haklarını korumanın yalnız hasta olabilme olasılığında değil, hekim olarak insanca çalışma koşulları yaratılmasındaki payını tartışıyoruz. Hastalara yeterince zaman ayırdığımızda bir gün içinde bize dayatılan ve altmışlarla başlayıp yüzlere varan poliklinik sayılarıyla tüketilmemize karşı bir duruş olacağını, bizi hata yapmaya iten, hata yapmamak için gerekli gereksiz tetkiklere yönelten sürekli savunmada olma halini de ortadan kaldıracağını, hasta hekim ilişkisi için yeterince zaman olduğunda birbirimizi anlamama halinin şiddete dönüşümünü engelleyeceğini anlatıyorum. Bakışlarında ve gözlerindeki kaygıyı dillerine taşıyan sorularında paylaştıklarımın imkansızlığı var. Özlük haklarından söz ediyorum sonra. Haftalık çalışma saatlerinden, nöbet ertesi çalışmayı sürdürmenin hem kendilerine hem de hastalarına haksızlık olmasından dem vuruyoruz birlikte. Çalışan olarak haklarından, hakları için yan yana durmanın zorunluluğundan ve örgütlü olmaktan söz ederken “STK” ların hiç gücü olmadığını söyleyiveriyor aralarından birisi. Bir STK ile sendika ve meslek örgütü arasındaki farklar nasıl anlatılabilir diye düşünüyorum sonra. O gün KESK’ten 100’e yakın sendika üyesinin gözaltı haberiyle uyanmıştık. Öğrencilerime örgütlü olmanın hak arama mücadelesindeki yerinden dem vururken, örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt üyesi imiş gibi eylemlere katıldığı için aylarca, yıllarca tutuklu kalan, ceza verilen üniversite öğrencilerinin olduğu bir ülkede anlattıklarım hiç gerçekçi gelmiyordu onlara. Öğretmenlerinin biber gazıyla boğulduğuna tanıklık ederek büyüyorlardı. Gözaltılara karşı basın açıklaması yapmaya çalışan öğretmenleri itilip kakılırken, tartaklanırken sendikalı olmanın önemi anlatılabilir mi? Anlatılır, anlatılmalı. Bir askeri darbe ile bu ülkenin sendikalarının kapılarına kilit vurulmuş, işçilerin sendika ödenekleriyle alınmış binalarına el konulmuştu. İşletmeleştirilmiş, özelleştirilmelerine ramak kala nice hastanenin aslında işçilerin malı olduğunu ve bu kez sivil darbe ile el değiştirdiğini bilmeden, örgütlü mücadelenin korku tüneline dönüştürülmesinin kimlerin ekmeğine yağ sürdüğünü anlatmadan hekim olmanın aslında insan olmak demek olduğunu anlatmak mümkün değil çünkü! İnsan olarak sorumluluğumuzu anlatmalıyız ki, o yaratmaya çalıştıkları korku tünelleri parçalansın. Örgüt deyince, STK’ların güvenli sularına çekilmek zorunda kalmasınlar. Hekim sorumluluğu anlatıyorum derslerimde.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa