Yaşamın sinir uçları
Fotoğraf: Envato
Poliklinikler yaşamın sinir uçlarıdır. Toplumun “Bir dokun bin ah işit” haleti ruhiyesinin buralarda dışa vurumu ondandır. Son dönemlerde halkın sinir uçları hayli açıkta; her dokunuşta derinden bir “ah” sesi geliyor.
Peki toplumun sinir uçlarını açıkta bırakan ne? Ya sağlık çalışanlarına yöneltilmiş şiddeti nasıl açıklayacağız? Ya sağlıkçıların sinir uçları?
Yıllar içinde tıbbi teknoloji gelişip yaygınlaştı. Doksanlı yılların başlarına göre hekim sayısı nerede ise dört kat arttı. Peki geçmişin kıt olanaklarına karşın var olmayan şiddet şimdilerde neden eksik olmuyor sağlık kurumlarında?
Geçen hafta bir hasta daha sanık sandalyesinde 10 ay hapis cezasına çarptırıldı İzmir’de. Suçu sağlık kurumunda “Devlet malına zarar vermek”. Mahkemede ne ilgili hastane yönetimi ne de kadrolu hukukçuları vardı. Hekim “davacı olmadığını” beyan ettiği karakol ifadesi sonrası kendi adına dava açan hukuk sistemini algılamaya çalışıyordu.
Bir süre önce “psikiyatri hastası” olduğunu sözel beyan eden bir hasta kendi el yazısından çıkma not kağıdına yazılmış beş farklı ilacı yazmasını talep etmişti hekimden. Hekim branşı olmayan bir alandan beş ilacı yazamayacağını, psikiyatri uzmanınca değerlendirilmesini anlatmaya çalışsa da nafile!
Arası detay; sonrası tekme ile kırılmış iki poliklinik kapısı... Öğlen arası önce polisler gelir hekimin yanına, karakola davet ederler. Hekim kişisel bir şikayeti olmadığını söyleyerek karakola gitmeyeceğini, kırılan kapılara dair varsa hastane yöneticilerinin şikayetçi olması gerektiğini söyler.
Derken gün içinde tekrar “tanık” olarak telefonda çağrılınca karakola gider, İfadesinde “psikiyatri hastası olduğunu beyan eden hastanın şiddete eğiliminin hastalığının bir yansıması olabileceği düşüncesi ile şikayetçi olmadığını” belirtir.
Aynı gün polikliniğin bağlı olduğu hastanenin “çalışan hakları birimi” hekimi telefonla arar. Uğradığı şiddet nedeni ile başka bir semtteki hastaneye gelmesini belirtir. Hekim “şikayetçi olmadığını”beyan ederek reddeder. Sağlık kurumundaki şiddet algısına bakın: “Lütefen ayağımıza gelin!”. Hekimi hiçbir yönetici aramaz. Hatta ertesi gün olası risk adına başka bir hekimin görevlendirilmesi talebi karşılığını bulmaz.
Aylar geçer “davacı “olarak mahkemeye çağrılır. Duruşmada hekim şunları söylemeye çalışır: “Karakol ifademde davacı olmadığımı belirtmeme karşın iradem dışında davacı gösterilerek dava açıldığı için buradayım. Sanık sandalyesinde oturan kişi ile karakoldaki görevliler arasında benim açımdan fark yok. Sanık mesleğimi uygularken benim adıma ‘reçete yazma’ kararı verdi; kural dışı talebi karşılanmayınca şiddet uyguladı. Karakol ve sonrasında ise bu kez resmi görevliler ‘davacı olmadığımı’ belirtmeme karşın benzer bir şekilde benim adıma karar vererek iradem dışında davacı kılmış oldular. Resmi görevlilerden şikayetçi olamadığım bir süreçte sanıktan tek başına davacı olmam mümkün değil.”
Derken mahkeme ilerlemeye başlar, o yoksul ve avukatsız sanığa yardım etmek ister hekim. Alacağı ceza “Kamu malına zarar vermektir”. İradesi dışında davacı kılınmış hekim sanık lehine mesleki kimliği ile tanıklık yapmak istediğini beyan eder; hakim şaşırır: “Olay günü reçete talebinde bulunan sanığın öfke kontrolü yoktu. Kapıları kırması ilgili psikiyatrik hastalığının bir yansıması olabilir.” Ve devam eder hekim: “Bugüne değin kapıları tekmelediği için dava edilen tek bir hasta hatırlamıyorum. Kapıları dayanıksız üreten, malzemeden çalanların hiç mi kabahati yok?” diye söylemeden edemez.
Öyle ya; sağlam kapıyı tekmeleyen şiddetsever evinde, kâr hırsı ile malzemesinden çalınmış kapıyı tekmeleyen cezaevinde! Çürük kapı üreten fabrikatör devlet malına zarar vermemiş oluyor da çürük kapıyı kıran tek başına “devlet düşmanı” ilan ediliyor. İşte size kapitalist hukuk devleti!
Öncesinde bir hastanede açılmış sinir uçları mahkeme kapısında merhemini bulur bu olayda. Hasta ve hekim hakları zıt anlamlı kavramlar olmayıp özünde birbirini tamamlar; yeter ki kapitalizmin tükettikleri arasına girmesin sağlıkçı ve hastalar.
On ay hapis cezası denetimli serbestliğe çevrilince sanık dışarıda hekimin elini sıkar, teşekkür eder. O hekimin gözünde tüm yaşanmışlığa karşın en kirli olan değil mağdurdur bir yanıyla ve hastası kalmaya devam edecektir.
Bu gerçek bir öyküdür, ama tüm cümleleri ile mahkeme kayıtlarına düşmemiştir. Tutanaklara hekimin sözleri hakimin çevirisi ile sadece şu cümlelerle geçebilmiştir: “Kırılan kapılar benim şahsi malım değildir, şikayetim yoktur, davaya katılmak istemiyorum.”
- Barış kokusu: Ege denizi 09 Aralık 2024 04:53
- İnsandan inşaata demir eksikliği 02 Aralık 2024 04:48
- Bir davayı seyretmek: Başka bir sağlık sistemi mümkün 25 Kasım 2024 04:43
- Kırmızı kurdele: AIDS ve çocuk 18 Kasım 2024 04:04
- Hekim grevleri tüm dünyada tarihsel bir eşikte 11 Kasım 2024 04:50
- Özelleştirme yolunda aile hekimliği ya da sağlık hakkımız 04 Kasım 2024 04:11
- 2025 ya da sağlık: Yeni sağlık bütçesinin ipuçları 28 Ekim 2024 04:35
- Sağlıkta kayıp kuşak: 0-23 yaş arası ve AKP'li yıllar 21 Ekim 2024 04:53
- Hangi antidepresan bize eşitlik, özgürlük, adalet getirebilir ki! 14 Ekim 2024 04:00
- Koruyucu sağlık hizmetleri: Önlenebilir her ölüm cinayettir 07 Ekim 2024 04:55
- Koku ve hafıza 30 Eylül 2024 04:26
- Yapay zeka insan haklarından neden korkar? (1) 23 Eylül 2024 04:29