Kim, neyin temsilcisi?
Milli Eğitim Bakanlığına sunulan yasa tasarısı Bugün gazetesinin haberine göre yeni bakan Nabi Avcı’dan onay alamamış. Daha liberal bir yasanın hazırlanması gerektiğine ilişkin yorumlar var. Bu yorumlar da Vakıf Üniversiteleri Birliği Başkanı Rifat Sarıcaoğlu’dan gelmiş. Rifat Sarıcaoğlu daha liberal bir taslak hazırlanacağını ve YÖK’ün sadece paydaşlardan biri olacağını söylemiş.
Görünüşe göre YÖK’ün bile hazırladığı taslak piyasa tarafından beğenilmeyebiliyor. YÖK’e yönelik bir umut beslesek mi ne? Tam YÖK’ün hazırladığı taslağın bir piyasa üniversitesi ya da bir şirket üniversitesi yaratmayı amaçladığını vurgulayarak eleştirilerimizi yapma yolunda bir tempo yakalamışken, şaşırdım.
Türkiye Akademisyenler Platformu Başkanı Prof. Dr. Osman Çakmak da, YÖK taslağının beklentileri karşılamadığını söylemiş. Kimin beklentilerini acaba? Ve arkasından da eklemiş: “Anladığım kadarı ile YÖK başkanı değişim için çırpınsa da YÖK üyelerinin ortak görüşü ile şekillendiğinden, çoğunluk gerçek bir reform ve köklü bir değişimi istemedi”.
Her ne kadar reform, düzeltme ve köklü değişim de esaslı ve temelinden değişim anlamına gelse de, yani birbirinden farklı değişim süreçlerini işaret etse de, ima ettiği kayda değer değişim için üretilen taslağı o da beğenmemiş. Hatta beğenmediği başka bir şey de, YÖK üyelerinin ortak görüşüyle birtakım kararların oluşması. E, o yüzden kurullar var ya! Görüşülsün, tartışılsın, oy çokluğu ya da birliğiyle bir karara varılsın diye.
Katılımcı demokrasi işte böyle bir şey…
Bu fikirlere karşı fikir üretirken neredeyse YÖK’ü savunur durumda kalacağım. Ama benim burada savunduğum kurullar kanalıyla kararların oluşması. Tepeden dayatmalarla değil. Ne siyasetçilerin, ne de sermayenin dayatmalarıyla…
Türkiye Akademisyenler Platformu Başkanı Prof. Dr. Osman Çakmak, yasa taslağının halkın temsilcileri ile birlikte hazırlanması gerektiğini ve halkın temsilcilerinin de yer aldığı bir yönetim sisteminin oluşturulması gerektiğini de vurgulamış. Çok doğru... Ancak, habere göre, benim halkın temsilcilerinden anladığım ile onun anladığı arasında fark var. Onun halkın temsilcilerinden kastettiği, Milli Eğitim Bakanlığı, hükümet yetkilileri, sanayi ve meslek odaları... Peki, işçi sendikaları, sivil toplum örgütleri, öğrenci örgütleri, öğretim elemanlarının kurdukları örgütlenmeler, analar babalar, halk değil mi? Halktan anladığı oldukça kısıtlı… Buradan da anlıyoruz ki, tasarının beklentisini karşılamadığını söylediği kesimler de bunlar.
Üniversite, toplum yararına bilgi üretip eğitim verecekse, cebinde kampanya parası olduğu için seçilebilen temsilcilerle onları destekleyen sanayici ve tüccarlar tarafından yönetilecek ve şekillendirilecek değil ya! Halkların gerçek temsilcileriyle yönetilecek ve biçimlendirilecek.
YÖK’ün, yasa tasarısını hazırlayan paydaşlardan sadece biri olması da isteniyor ya… Başka bir deyişle daha az payı olması isteniyor yani. Diğer büyük pay sahipleri de sermaye ve sermaye eliyle seçilen siyasi iktidarlar olacak herhalde. Bu paydaş sözcüğü de son dönemde gururla ve güvenle kullanılan sözcüklerden biri... Gel paylaşalım sorumluluğu ve yetkiyi, birlikte karar verelim falan… Ama bana genellikle pay sahiplerini ya da hisse sahiplerini falan hatırlatır. Tabii bu da, anonim şirketleri ve borsayı…
Ve tabii ki, yeni yasa tasarısında özel üniversitelerin anonim şirket statüsüyle faaliyet gösterebileceklerine ilişkin maddeleri hatırlatır. Başka bir amaçla kullanılıyor gibi görünse de paydaş sözcüğü, alttan alta görünen dışındaki güdülenmelere sahip gibi: İktisadi aklın görkemli yüce gönüllülüğü…
Evrensel'i Takip Et