Kapıdan
Fotoğraf: Envato
Mart ayı, takip ettiğinin özel durumunun da etkisiyle, bizi en hazırlıksız yakalayan ay oluyor. Ayın başlangıcı basketbolu sevenler için gelmekte olan bir büyük olayın da müjdecisi… Düzeltiyorum; durağan, yetenek seviyesi tartışmalı, eski usul ve çirkin basketbolu sevenler için. Sezonları fazla eskitmeme ve ana yemeği dumanı üzerinde servis etme amacı güden Amerikan sporları için, bunun en yoğun yaşandığı yer kolej seviyesi. Garabet bir konferans dışı fikstürü takiben hayat kurtaran konferans maçları bile ancak mideyi gelecek olana hazırlama işlevi taşıyor. Ve o ana yemek her sene, şaşmaz şekilde, mart ayında masaya getiriliyor.
Geçen sezon John Calipari’nin meşhur (ve meşum) yöntemiyle fileleri kesen Kentucky, kolej basketbolu çevrelerini büyük bir paranoyaya sürüklemişti. İlk bakışta oyundan çok oyuncu odaklı bir yaklaşım tutturduğu için sempatik gözükebilen Calipari’nin, oyuncu/öğrenciyi koyduğu yerin ve bunun arkasındaki motivasyonun bilincine varıldığında ise filmin anti-kahramanına dönüşmesi için fazla zaman gerekmiyor. Kolej basketbolu sezonunun topun sektiği beş ayından ziyade öteki yedi ayına odaklanan bir mesai tutturan Calipari’nin sihri de oyuncuları ikna etme noktasında geliyor. Günümüz modernitesinin en kirli ayrıntılarıyla birlikte mazeret olarak gelmesine alıştığımız ‘ikna kabiliyeti’ tek başına ortamı bulandırmaya yetiyor. İlk baş antrenörlük deneyiminde Marcus Camby’yi UMass saflarına katmak için yaptığı küçük (40 bin dolarlık) jestler, Derrick Rose’un SAT puanlarında oynama yapma noktasına vardığında ise Calipari’yi günümüz Amerikan sporlarının en ihtilaflı kişiliği statüsüne taşıyan dalgayla karşı karşıya geliyoruz. Bu dalganın bütün sporu esir alma tehdidine kavuşmak için gereksinim duyduğu -2008 ile 2010’da kıyısından döndüğü- somut başarıya ulaştığı 2012 sezonunun, Calipari modelinin çevresindeki paranoyayı zirve noktasına taşıması bu açıdan doğal karşılanmalı.
Yoğun bir karamsarlığın gölgesinde girilen 2013 sezonunda ise distopya filmlerindeki felaket sonrası sokaklara uyandığımızı söylemek zor. Ülkenin dört bir yanından en yakışıklı gençleri kampüse toplamayı sürdüren Calipari’nin takımının bu seneki başarısızlığı, geçen sezon birinci sınıf öğrencilerinin yarattığı tantanada gözden kaçırılan veteran katkısının önemini vurgularken şampiyonluk yarışı da uzun yıllardır olmadığı kadar fazla takımı barındırıyor. Her hafta güncellenen AP sıralamasında zirvenin neredeyse sekmeden el değiştirdiği, elit konferanslar dışından bir takımın (Gonzaga) ülkenin en iyisi olduğu yönünde ciddi argümanlar sunduğu bir sezon. Dört tane birinci dereceden şampiyonluk adayının vuruştuğu Big Ten konferansında ulaşılan basketbol seviyesi de ümit aşılıyor. Bunların yanında sezon başındaki Shabazz Muhammad davasını krize götürmek yerine kendisinden beklenmeyen bir açık görüşlülükle çözen ve düşük APR derecesinden (okulun atletik programlarına mensup olan oyuncu/öğrencilerin akademik durumlarını ölçen bir kriter) dolayı Connecticut’ı gözetime alarak işin eğitim boyutunu gelenek sahibi okullara da ceza verebilecek kadar önemsediğini gösteren NCAA komitesinin hali de gerçek olamayacak kadar güzel.
- Bir çiçek, kaç bahar? -I 27 Mayıs 2013 03:53
- Kevin Ware'ın acısına bakmak 07 Nisan 2013 10:44
- Yıldızların biraz üzerinde 17 Şubat 2013 10:30
- Gaipten yeni haberler 10 Şubat 2013 08:10
- Çamurun içinde 20 Ocak 2013 12:43
- Bizim çocuklar başardı 13 Ocak 2013 10:22
- Kötü bir tane 30 Aralık 2012 09:32
- Panoptikon 23 Aralık 2012 10:52
- Ev dediği ücra adadan uzakta 09 Aralık 2012 13:57
- Cennette huzursuzluk 02 Aralık 2012 10:19
- Belleksiz otlaklar ülkesi 25 Kasım 2012 11:01
- Basketbol eleştirisinin bugünü 18 Kasım 2012 11:41