03 Mart 2013 11:29

'Geri dönecek bir noktada değiliz'...

'Geri dönecek bir noktada değiliz'...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başlıktaki, Bülent Arınç’ın lafı. Benzerini, görüşmede Öcalan da söylüyor: “Devlet de ben de vazgeçemeyiz.”
Milliyet’te yayınlanan “zabıtlar” sızdırma olmasına sızdırma. “İyi saatte olsunlar” neleri sızdırmadı ki şimdiye kadar. Ne kasetler.. ne dinleme kayıtları. Kaydedenler tabii ki gizli servisler. Noktası noktasına kayıt ancak onların olabilir. Kimin yaptığı önemli değil artık. “Taraflar” inkar etmediklerine göre, doğru kabul edebiliriz.
“Geri dönülmez..” ya da “vazgeçilemez” nokta. Doğru. En fazla zigzaglar olabilir. Yani? Tavizlerde anlaşılamadığında “pazarlık marjı”nı yükseltmek üzere bir kısa çatışma süreci mümkündür. Görüşme ve müzakerenin yerini tekrar silaha bırakması.. Ama geçici olur artık. “İş”in sonuna gelinmiştir, bu bellidir. Yeniden silah devreye girse bile, görüşmeyi etkilemek için girer. Bu nedenle “geri dönüşü yoktur.”
Peki, bundan her şeyin yolunda gittiği sonucu mu çıkar? “Geri dönüşü yok”sa, bunu Arınç da söylediğine göre, AKP’nin “barışçıllığı”na mı yormalıyız? Erdoğan “baldıran zehri içme”yi göze aldığına göre, geri dönüşsüzlük, onun “anaların ağlamaması” ve “barış” isteğinin mi ürünüdür? Ve.. Eğer öyleyse kolları kavuşturup beklemeli miyiz barışı? Ve tabii demokrasiyi?
Demokrasiyi biz değil, iki görüşmeci taraf katıyor. Öcalan çözümün “Türkiye’nin demokratikleşmesi” süreci olduğunu söylüyor. Lafına inanılır ve görünüşe bakılırsa, AKP de öyle. Başlarken Öcalan’a sormamışlar mıydı: “ayrı devlet mi?​” “Hayır” demişti? “Demokratik özerklik mi?​” Ona da “hayır” deyip “demokratikleşme süreci olarak” tanımladığını söylemiş, AKP de “bölücülükten kurtulma” sevinciyle memnuniyetle “tamam” deyince görüşmelere başlanmıştı; öyle hikaye edilmişti.
“Demokrat” AKP mi öyleyse?
Ağzından tek eşitlik lafı bile çıkmadı! Varsa yoksa “terörle mücadele” ve “silahların bıraktırılması”. “Silahlı güçlerin sınır dışına çıkması”. Tamam, ama AKP bunu on yıldır yapamadı. Vurdu kırdı, operasyon, tutuklama, bombalama.. olmadı. Bir yirmi yıl da öncesi var. Olmadı. Olmuyor. Barış ve görüşmeler bundan gündeme oturmadı mı? Vurup kırarak, hak tanımadan yenebilseydi AKP ya da önceden askerler, görüşmelere ihtiyaç olmazdı. Gene görüşür müydü dersiniz AKP ya da MİT müsteşarı? “Demokratlık” taslar ve “barış” lafı ederler miydi? Ne gezer!.. AKP mek parmak demokrat değildir. Barışsever hiç değildir. Zırnık kadar sevmez barışı ve demokrasiyi. İşte Suriye’de savaşan odur. Destek değil, ilan edilmemiş savaşı yürüten odur. BDP’liler Öcalan’dan MİT ve AKP onayıyla aldıkları ve iletmeleri istenen mektubu iletmeye gittiklerinde bile Kandil’i bombalatan Erdoğan’dır. Komutan odur çünkü artık. “Götür” dedikleriyle birlikte mektubu bile yok etmek – “Bu kadarı da olmaz” dedirtecek cinstendir. Durmadan silahlanan, silah sanayie yatırıma başlayan da odur. Ya “demokratlığı”? Başkanlık ya da sultanlık derdine düşen başkası değil! Ya da Sinop ve Samsun’da saldırttığı elli-yüz kişiyi on saatten fazla süre müdahale etmeden seyreden de odur. Aynı saatlerde aynı sayıda protestocu genci gaza boğarken, Karadeniz’de seyretmiştir. Gazetecileri, avukatları, sendikacıları, belediyecileri, KCK deyip binlerce kişiyi yok yere hapiste tutun da odur.
“Sürecin geri dönüşü yoktur”, ama, bu AKP’den bir kuruşluk bile barış ve demokrasi bekleme nedeni olamaz! Bir kuruşluk bile AKP övgüsüne yer yoktur.
Tersine… Barış deyip savaştan geri durmadığını, görüşme noktasına da savaşı kazanamadığından geldiğini bilip, demokrasinin özü olan eşitlik tartışmasını zorlamak, hak eşitliğini dayatmak – yapılacak iş budur.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa