Barış sürecinde Kürtlerin kaygıları

Kürt meselesinde yaşanan kırk yıllık çatışmalı süreç artık nihayet devlet ile Öcalan arasında bir görüşme dönemine evrilmiştir. Görüşmelerin önemli gerekçesi sanırım ki, her iki tarafın da nihayet bu çatışmalı sürecin böyle gitmeyeceğini, gitmemesi gerektiğini görmüş olmalarıdır. Özellikle Oslo süreci sonrası 2012 yazında yaşanan dozajı yüksek çatışmalar her iki taraf için önemli dersler çıkarma fırsatı verdi. Son dönemde başlatılan yeni sürecin önceki süreçlerden farkı, ilk kez meselenin asli sahibinin muhatap kabul edilmesi, nispeten daha şeffaf, dışarıdan bir aracı olmadan doğrudan görüşmelerin yürütülmesidir. Özellikle BDP heyetinin İmralı’ya gidişi ve sonrasında Öcalan’ın örgütün ana unsurları Kandil, Avrupa ve BDP’ye yönelik kaleme aldığı mektupların heyet tarafından yine açıkça muhataplarına iletilmesi sürece olan istem ve desteğin de bir ifadesi olarak değerlendirilmelidir. Ancak yinede Fırat’ın doğusunda sürece karşı tedirginlikle karışık bir temkinli yaklaşımın varlığı birçok yazar çizer tarafından medyada dile getirildi.
Fırat’ın doğusunda bu tedirginlik veya temkinlilik için birçok neden sıralamak olanağı olmakla birlikte kanımca bunları başlıca yedi başlıkta ifade etmek mümkündür. Bunlar:
n Devlete olan tarihsel güvensizlik. Osmanlıda oyun bitmez anlayışı. Kürtlerin tarihsel aldatılmışlıkları düşünüldüğünde bu temkinli yaklaşım anlaşılırdır.
n Görüşmeler devam ederken içeride ve dışarıda operasyonların devam etmesi samimiyetsizliğin ifadesi olarak değerlendirilmektedir.
n Siyasi iktidarın ‘Her şeyi ben bilirim’ şeklindeki buyurgan dili. Kürtler, kendilerini sürekli test edilen bir pozisyonda görmekten rahatsız olmaktadırlar. Siyasi iktidarın ‘Şöyle yaparsanız süreçte yeni bir Habur’a neden olursunuz’, ‘Böyle konuşursanız sürece zarar verirsiniz’ şeklindeki dilinden rahatsızlık duymamaları olanaksızdır. Bunun en somut örneği Paris’te katledilen üç PKK’linin cenazesine yönelik sıkça tekrar edilen tehditvari provokasyon uyarısıydı. Yine siyasi iktidarın ‘İmralı’ya şunlar gider bunlar gidemez, gidecekleri ben belirlerim’ gibi BDP’yi hiçleştirme söylemi, beni mutlu edecek dil dışında konuşamazsınız anlayışı Kürtleri olumsuz etkilemektedir. Zira Kürtler, önceki süreçleri siyasi iktidarın bizatihi kendisinin bitirdiğini düşünmektedirler.
n Siyasi iktidarın süreci sadece bir silahsızlandırma hedefi üzerine kurguladığı algısı. Kürtler, Kürt meselesinin altında yatan sorun alanlarına yönelik hukuki, siyasi ve kültürel reform programlarıyla beraber silahsızlandırmayı da içeren kapsamlı bir çözüm projesi görmek, karşılıklı adımlarla sürecin ilerlemesini istiyorlar. Bunun açıkça görülmemesi ‘acaba neler oluyor’ gibi kaygılara neden olmaktadır.
n Seçimlere yönelik geçici bir stratejik süreç olma ihtimali ki bu Fırat’ın doğusunda oldukça yaygın bir kanıdır.
n Barışa dair girişimlerin siyasette yumuşama, sıcak beklentiler yaratma eğilimine rağmen yerelde mülki idarelerde, poliste, üniversiteler başta olmak üzere diğer devlet kurumlarında hâlâ halka, muhalif Kürt hareketine, kurumlarına karşı devletin yerleşik olumsuz, yok sayıcı ve düşmanca tavırlarının devam etmesi. Örneğin, Diyarbakır’da Şahin Öner’in polis panzeriyle ezilmesi olayının vali tarafından ‘Elinde bomba patladı’ şeklinde maniple edilerek medyaya servis edilmesi; devlet kurumlarında Kürtleri dışlayan Türk-İslam çerçevesindeki kadrolaşmanın hız kesmemesi gibi nedenler sürece yönelik kaygıların dozajını yükselten etkenler olarak değerlendirilmektedir.
7- Belki de en önemli tedirginlik kaynaklarından biri Rojava (Suriye Kürtleri) meselesine devletin yaklaşımıdır. Fırat’ın doğusunda süreç, Suriye Kürtlerinin Irak benzeri bir statüye kavuşmalarının engellenmesi amacıyla devletin geliştirdiği geçici bir stratejik yaklaşım olarak algılanmaktadır. Bu konuda siyasi iktidarın ‘Böyle bir oluşuma izin vermeyiz’ şeklinde beyanları Kürtlerde haklı olarak yerleşik Kürt düşmanlığının devam ettiği şeklinde değerlendirilmektedir.
Bu temkinli yaklaşım, asla barışın istenmediği veya sürecin desteklenmediği  şeklinde yorumlanmamalıdır. Aslında bu durum kaygı olarak değil, sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yemesi misali süreci iyi okuma çabası olarak görülmelidir. Tüm kaygı ve temkinli yaklaşıma rağmen Fırat’ın doğusu sürece açık destek vermekte ve bu süreçte Öcalan’ın belirleyeceği tavrın, arkasında duracağını açıkça hissettirmektedir. Siyasi iktidarın bu kaygıları doğru değerlendirmesi ve kaygıları giderecek bir yaklaşım sergilemesi süreci kolaylaştıracak, sürece olan güveni daha da pekiştirecektir.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et