8 Mart 2013

Sermayenin kültür ve sanata ettikleri (3)

Dünya tarihinin bir kesitinden başlayarak, özetler geçtiğim önceki iki yazıdan sonra bugüne ve Türkiye’ye  geldik. İşi para ile para kazanmak olan bankalar, Savaş nesneleri üreten şirketler, Hayatımızı kolaylaştırdıklarını söyleyen bulaşık makineleri, buzdolapları, cep telefonları vs. üreten şirketlerin sanatı bu kadar sevmeleri nedendir?
Koç Holding “İstanbul bienalini düzenleyen İKSV” ye ana sponsor Akbank “İstanbul Contamprary ana sponsor”, Ülker Grubu “Art Beat’e ve Art İstanbul’a ana sponsor” bu liste böyle uzar gider. Aynı bir malın marka değerine kavuşturulması gibi. Sponsor oldukları bu sanat festivalleri/bayramları (Adına ne denirse densin) marka değerine ulaşınca gelsin müşteriler. İlerde ‘İstanbul Contamprary’i Dubaii’li bir şeyh şirketinin, Art Beat’i Abu Dabii’li bir holdingin aldığını duyarsanız şaşırmayın derim. Sonuçta; “Sanat-Para-Sanat / Meta -Para-Meta” ilişkisi geçerlidir. Bu bağlamda da “sanatçı” piyasa için mal üreten oluyor.
Meseleyi bir de şu açıdan okumak gerekiyor. İdeoloji ve Felsefe; İktisat-Siyaset / Tarih-Toplum kavramlarını açıklamaya yarar. Sanat’da bu ilişkilerin dışında kalamaz. Dolayısıyla ideolojiktir ve toplumsal yaşamın düzenlenmesinde önemli bir işleve sahiptir. Bu açılardan da baktığımızda yukarıda sorduğumuz sorunun karşılığı ortaya çıkar.
Sanatın ideolojik işlevi yalnızca sınıflı toplumun egemen gücü olan Burjuvazinin, dolayısı ile sermaye şirketlerini mi ilgilendirir? Ya karşı sınıf olan Proleteryayı, onun sınıf temsilcilerini  ilgilendirmiyor mu? (Yardımlaşma ve dayanışma  anlamında yapılanlar hariç) Peki sermaye şirketlerinin yaptıkları sanat faaliyetlerini ideolojik olarak eleştiren, protesto eden, karşı sanat anlayışını ortaya koyan sınıfsal bir güç var mı? Bu bilinçle hareket eden “Muhalif sanat kolektifleri, dergiler durumu kurtarıyor” demenin de fazlaca bir abartı olmadığını düşünüyorum.
...
Aşağıdaki okuyacağınız metin İKSV’nin Bienal sayfasından alınmıştır. Sen (Koç Holding) hem savaş sanayi kurarak, savaş nesneleri üret, hem de sanat ve kamusallıktan bahset. (Burada spor’a yaptıkları yatırımı(!) saymıyorum. Yani bunun daha lo losu var!)
Kamusal *Simya, İstanbul’da kamusallığı yeniden düşünmek
“13. İstanbul Bienali’nin kamusal programı kamusallığın sanatsal ve siyasi bir araç olarak küresel finansal emperyalizm ve yerel toplumsal kırılma bağlamında nasıl tekrar kullanıma sokulabileceğini inceliyor. Şubat-Kasım 2013 tarihleri arasında düzenlenecek bir dizi konuşma, atölye, seminer, performans ve şiir okumaları, hem Türkiye’de hem de dünyanın dört bir yanında basmakalıp ‘kamu’ kavramını dönüştüren siyasi ve şiirsel  
simyanın nasıl işlediğini araştıracak.(!)....
–bir davayı ya da hakkı desteklemeyi veya bunlara karşı çıkmayı seçen vatandaşların-, -kaderleri çoğunlukla ya sistemin parçası haline gelmek (uygarlık) veya  şiddetle bastırılmak (barbarlık) olan coşkulu, korku dolu, kahraman ve siyasi öznelerin imgesi . Kamuyu, kamuları düşünme ve yaratmanın alternatif yöntemleri nelerdir? Bu sorular İstanbul bağlamında ne gibi özellikler kazanmaktadır? (!)
(...)Sermayenin büyücülüğü üzerine yazan Isabelle Stengers ve Philippe Pagnarre, maddelerin en maddesizinin, kârın korkutucu derecede incelikli, yaratıcı ve özgün biçimlerde cisimleştiği finanslaşmanın sihirli gücünden bahsediyorlar [Philippe Pagnarre ve Isabelle Stengers, Capitalist Sorcery [Kapitalist Büyücülük] (New York: Palgrave Macmillan, 2011)].  Bu sürecin işleyişine caddelerin aniden dönüştüğü, burada yeni bir köprünün şurada yeni bir alışveriş merkezinin mucizevi bir şekilde belirdiği İstanbul’da tanık oluyoruz. Öte yandan, Stengers ve Pagnarre bu finansal simyayı baş aşağı çevirerek büyücülüğü kolektif, toplumsal cinsiyete dair, sürgün edilmiş ve çoğunlukla anonimleşmiş tarihsellikleriyle birlikte bir antikapitalizm biçimi olarak yeniden sahipleniyorlar.
(...)Bu kamusallığı bize belli davranış biçimlerini dayatan bir simya olarak değil, kamusallığa dair bize özgü algımızı yeniden edinmemizi, şehirde ödün vermeden ve rahatsızlık hissetmeden yaşamamızı ve kendi değerlerimizi kınanmadan ortaya koymamızı sağlayacak bir simya olarak hayal edebilir miyiz?​”
Yanıt: Hayır edemeyiz. Sermayenin işe el attığı yerde kamunun değil şirketlerin çıkarı korunur...
(*Simya nedir?)
Günümüzdeki modern  biliminin temelleri atılmadan binlerce yıl önceden başlayıp, 17. yüzyıla kadar etkileri devam eden, maddeleri birbirine karıştırıp , değiştirmeye çalışan simyacı, insanların yaptıkları çalışmalara ve verilen genel ada  denir.
Simyacı nedir?
Değersiz maddeleri altına çevirme, hastalıkları iyileştirme ve ölümsüzlük iksir bulma uğraşlarına Simya, bu işle uğraşanlara Simyacı denir.)
(BİTTİ)

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et