NATO'nun dediği mi olur?
Fotoğraf: Envato
Anadolu’da küçük esnaf dükkanlarında asılı “Allah’ın dediği olur” levhasını hepimiz biliriz. Bu ifade kişi iradesini yok sayan, hafife alan bir dünya görüşünü yansıtmaz ama insanın gücünün sınırlarını da hatırlatmış olur.
Kader ve irade konusu İslam felsefesinin en zor tartışma alanlarından birisidir. Cebriye ekolu kişi iradesini son derece edilgen bir konuma oturturken, Mutezile ise bunun tam tersi bir inisiyatif tanıma yolunu tercih etmiş ve nerede ise insanı nihai belirleyici olarak görmüştür.
Bu konuda Ehli Sünnetin inanç dünyasına yönelen Eşari ve Maturudi gelenekleri arasındaki yaklaşım farkı bile büyük ayrışmalara neden olmuştur.
Ancak, İslam inanç sistematiklerinin ortaklaştığı en temel nokta, hiçbir yer yüzü gücünün insan iradesi üzerine ipotek koyamayacağı esasına dayanır. İnsanın kurtuluşunun teminatı bu anlamda özgürlüğüne endekslenmiştir.
Tarih boyunca bu inançsal zeminden uzak uygulama örneklerine şahit olmaktayız. Bugün gelinen noktada da, özellikle askeri ve ekonomik gücü elinde bulunduran siyasi iradenin, her şeyi istediği gibi dizayn edebileceği varsayımı, son derece yaygın bir genel kabul düzeyindedir.
Bir güvenlik bloku olmanın ötesinde anlam ifade eden NATO’nun adeta yeryüzü tanrısı olarak görülme eğilimi, gün geçtikçe Müslüman camiada doğallaşmaktadır. İstediği iktidarı yıkan, istediği düşmana diz çöktüren, her türlü karşı duruşa boyun eğdiren bu gücün, “savunma” kavramını oldukça geniş yorumlama eğilimini uzun uzun tartışmaya gerek yok sanıyorum. Neyi korumayı öncelediği, kimi kime karşı savunmayı kendine iş edindiği konusunda kafalar gittikçe karışmaktadır.
Ortadoğu’nun söz dinlemez ve gayet tabii kendi halkına da zulmeden iktidarlarını yıkıp, yerlerine daha demokratik rejimler kurma arzusu ile yanıp tutuşan bu ittifak önümüzdeki dönemde gündemimizde çok daha yoğun yer işgal edecektir.
Kore savaşına katılmamızın karşılığında dahil olmayı başardığımız bu konsept içinde geçen yarım asrın, getiri ve götürülerini şimdilik bir kenara bırakalım.
Suriye krizi dolayısı ile daha yakın bir ilişki içine girdiğimiz NATO’nun soğuk savaş sonrası düşman algısında ciddi bir değişimin yaşandığına dair bir bulgu yok elimizde. Dolayısı ile “radikal İslam” ile mücadelede yeni müttefiklere duyulan ihtiyaç gün geçtikçe kendini hissettirmektedir.
Siz buna daha olumlu anlamlar yükleyerek “Türkiye’nin öneminin artması” da diyebilirsiniz elbette.
Her değer kazanmanın bir bedeli olduğunu bıkmadan anlatmak ve büyük kavga öncesinde sürüklendiğimiz felaketin boyutlarını kamuoyu ile paylaşmak, ideolojik bir tercih olmanın ötesinde insani bir sorumluluk mertebesindedir.
Son kertede, “NATO’nun dediği mi olur ?” yaşayıp göreceğiz.
- Yazılı olmayan kurallar 11 Nisan 2015 01:00
- Muhalefetin gücü ve farkındalık 04 Nisan 2015 00:57
- Katırlar da ağlar 28 Mart 2015 01:00
- Halife efendimiz aldatılmış hükümsüzdür 21 Mart 2015 00:52
- Ben aday olmazsam kim olmalı? 14 Mart 2015 01:00
- Erdoğan’ın faizci arkadaşları ? 07 Mart 2015 00:54
- Türkmenistan modeli dururken ne Meksika'sı? 28 Şubat 2015 01:00
- Kavganın büyüğü 21 Şubat 2015 00:52
- En yeni Türkiye 14 Şubat 2015 01:00
- İşlevsiz parlamento, tutarsız başkanlık 07 Şubat 2015 00:52
- Herkes radikal solmuş meğer 31 Ocak 2015 00:53
- Deli deliyi görünce 17 Ocak 2015 01:00