Dünya Emekçi Kadınlar Günü
Eğer o “bir grup kadın” devletten alacağı 20-30 para için 3 Ocak 1867’de İstanbul’da maliyenin önünde patırdı edip, güvenlik güçlerince hırpalanmasalardı, tarih değişir miydi? Hiç sanmıyorum. Kadın işçiler için bu soruyu değişik biçimde de sorabiliriz. 18. yüzyılda Bursa’daki dokumacı kadınlar ve dokumacıların eşleri geçim zorluğu yüzünden ayaklanmasalar, Sırmakeş Hanı’nı basmasalardı tarih değişir miydi?..
Bu ayaklanma için Bursalı Kul Halil tarafından bir destan da yazılmıştır: “Yine toplandılar uzun saçlılar,/ Arkası feraceli, koynu taşlılar, /Yüzleri yaşmaklı yaprak başlılar, /Vurun aslanlarım erlik sizdedir.//Nisa taifesi bayrağı açtı/Gümrük ağaları görünce kaçtı/Nice çuhadarlar duvardan aştı/Vurun aslanlarım soyluk sizdedir//Kimi elde salak, omuzda sopa/Yardımcınız olsun Yaradan Huda/Sırmakeş Hanında bir camlı oda/Kırın aslanlarım mertlik sizdedir//Okkayla terazi kalktı pazardan/Bezirganlar gelmez oldu dışarıdan/Gayrı din iman gitti kibardan/Vurun aslanlarım beylik sizdedir//Hatt-ı şerif geldi Sultan Selimden/Hiç mi bilmez Bursalı’nın halinden/Hemen dua size Âşık Halil’den/Vurun aslanlarım dayılık sizdedir.” (Şiirde yalnızca toplandılar sözünün Osmanlıcasına dokundum.)
Âşık Halil’in yaşadığı tarih de, padişahtan gelen buyruğun ne olduğu da, tam olarak bilinmiyor. Bursa dışarı mal satamaz olmuştur ama ayaklanmanın destanı yazılmasa unutulup gidecekti.
1908 yılında Sivas’ta 16 saat çalışan çorap işçileri 40 para yani bir kuruş ücret alıyorlardı. Ekmekse beş kuruştu. 25 Haziran 1908’de, kadınlar un depolarını ve fırınları bastılar.
1909 yılında Bursa’dan başkente sürekli şikayet mektupları gelir. İpek kozalarını kaynar sularda çözen kızlar genç yaşta ölüyorlardı. Çünkü az uyuyor, kötü besleniyorlardı. Ya çalışma saatleri azaltılmalıydı, ya verilen ücret arttırılmalıydı: İşverenler bu koşulları kabul etmediler. 1910’da Adapazarı, Bilecik ve Bursa’da grev başladı. Grev’in habercisi Refik Halit’in Hakk-ı Sükut, (Sus Payı) adlı öyküsüdür.
Bolşevik gazetesinin 10 Ağustos 1932 tarihli sayısında İzmir’den Tütüncü Zehra’nın (Zehra Kosova olabilir) mektubu yer alır:
“(...) Kadın, genç kız, çoluk çocuk bir iş bulur da sokakta aç kalan yavrularına akşamleyin bir parça ekmek götürür kaygısıyla sabahları daha gün doğmadan depoların, reji kapılarının önünde toplanıyorlar. Patronlar bu fırsattan istifade ederek erkek yerine kadın işçiyi depolara dolduruyorlar (...) 40–50 kuruş yevmiye ile 10–11 saat işletiyorlar. (...) Patronlar tütünleri ıslanıp da çürümesin diye ameleyi susuz bırakıyormuş. (...) İzmir’de Bordalı Ahmet Bey’in deposunda bir Kürt kadın, hamile olduğu için susuzluğa dayanamayarak saklı olarak bir şişe ile su getirmiş, ustabaşı görüyor ve bir canavar gibi kadına hücum ederek bir tekme vuruyor, kadın bayılıyor (...) amele ayaklanıyor. Beş on dakika sonra üç patron birden ve iki de kapıcı alarak geliyorlar. (...) ‘İşleyin (çalışın) yoksa hepinizi tekme ile sokağa fırlatırız!’ diye bağırıyorlar. Kadın işçilerin hepsi titreye titreye yerlerine oturuyorlar ve yeniden o tozlu yaprağı ayıklamaya başlıyorlar. Diğer taraftan bütün Kürt kadın işçiler sokağa atılıyor.”
Bolşevik dergisi “Bütün işçiler gibi sömürülen Kürt kadın işçilerinin bir de milli azınlık olarak ezildiklerini” belirterek müdahale etmedikleri için oradaki Türk işçileri suçlar. İşçinin ulusu olmadığını, tüm işçilerin birlikte mücadele etmeleri gereğini vurgular.
Tarihimizin kadın işçi manzaralarından bir iki satırbaşına dokundum. ‘80’den bu yana işçi sınıfı tarihinin notlarını da siz alın, unutulmasın.
Evrensel'i Takip Et