12 Mart 2013 15:19

Bir bağımlılık olarak sınavın dayanılmaz çekiciliği

Bir bağımlılık olarak sınavın dayanılmaz çekiciliği

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Son zamanlarda sınav hakkında fazla düşünür oldum. Sınavın nasıl bir işleve sahip olduğunu, ne şekilde kullanılabilir bir alet haline geldiğini konuşuyorum çeşitli platformlarda. Öteden beri hep aklımdaydı ama şu sıralar çok daha yoğun bir şekilde üzerinde düşünmeye başladım. Özellikle de kendi öğrencilik yıllarımdan olsa gerek, çok fazla sayıda sınava maruz kaldığım için (Sanki çok fazla radyasyona maruz kalmışım gibi) hep bu araç üzerinde düşündüm durdum.
Sınava ilişkin deneyimlerimi hatırladığımda, başaramadığım sınavların sonucunda dışlandığım ve utandığım aklıma geliyor. Bana özgü bir deneyim olmadığını başkalarının ağzından da duyduğumda ise sınavın yarattığı bu ortaklık gözüme batmaya başlıyor. Üniversitede gerek lisans gerekse lisansüstü düzeyde, sınav olgusuyla teorik olarak da ilgilenmeye başladım. Hele bir de lisede rehberlik servisinde çalıştığım dönemde, sınav, sınavın öğrenciler üzerindeki etkisi, öğretmenler üzerindeki etkisi, işlevi, sınava öğrenci, öğretmen ve anne-babaların nasıl baktığı konusunda binlerce gözlem yaptım. Üniversitede yedi yıldır öğretim üyeliği yapıyorum. Sınav yaptığım sırada kendimi polis ya da gardiyan gibi görüyorum başlarında dolaşırken. Bütün bu süreçlerin sonucunda sınavın ideolojik bir teknik olduğu yönünde bir yargım oluştu. Devletin ideolojik aygıtlarından biri olan okulda kullanılan, masum gibi görünen bir teknik olarak sınav… Sınavın ideolojik bir teknik olduğu yeni bir şey değil tabii ki… Masum ve meşru bir değerlendirme aracı olduğu düşünülen sınav, öğrencilerde ve özellikle de öğretmenlerde bağımlılık yaratmaya aday bir süreç aynı zamanda. Bu bağımlılık da, insanın doğal bir özelliği olduğu varsayılan rekabet özelliğine dayanıyor bir boyutuyla. Bu da tabii ki kapitalizmin en sevdiği masal…
Sınav öteki yaratmaya, ötekileri diğer ötekilerden ayırt etmeye, ötekiler arası rekabeti kızıştırmaya yarıyor… Daha iyiler, daha hızlılar, daha akıllılar, daha zekiler, daha çalışkanlar, daha uslular yaratarak meşrulaşıyor sınav. Sınavın yarattığı bu “dahalıklar”, toplumsal yapı içinde her türlü kategori arasındaki farkları da kullanarak hayatta kalanlar yaratmaya ve dolayısıyla kategoriler arasındaki eşitsizliklerin, duyarsızlıkların, ayrımcılıkların görmezden gelinmesine de yarıyor. Mesaj şu: “Hangi kategoriden olursan ol, eşitsizliğe ve ayrımcılığa uğradığını düşünüyor olsan bile yanılıyor olabilirsin. Bak, senin gibi olan başka biri, şu ya da bu sınavı, elemeyi aşarak kurtuldu. Çalış, senin de olur.”
Sınava bağımlılık otoriter kişilik yapısıyla da bağlantılı... “Dahalıklar” yaratma yetkisine sahip olmak az bir şey değil. Otorite, zorlu ve katı sınav süreçleri, acıya ve sıkıntıya dayanıklı olma gerekliliği gibi meşru görünen mesajlarla, herkesin rızasını da alarak, aşılması gereken bir sınav engeli yaratıyor. Rızanın dayanağı, rekabette avantajlı olma arzusu dışında, belki de, rıza gösterenin de bir gün o pozisyona gelmesi olasılığına duyduğu inanç. Adorno, bu zorlu ve katı sınav sürecinin, eğitim için gerekli olduğuna duyulan inancı, pek çok kişinin hiç düşünmeden kabullendiği, insanları zora koşmanın eğitici güce sahip olduğu yönündeki görüşü sadistçe buluyor. Otoriter zihniyet, gruplar arasındaki çelişki, çatışma ve kargaşadan besleniyor. Bu zihniyet, okulda ne yapıyor? Çelişki, çatışma ve kargaşayı besleyecek, grupları birbirine kırdıracak olan sınavı kutsuyor; gerçek bir geri bildirim ve değerlendirme aracı olarak kullanmak yerine birbirine kırdırma silahı olarak kullanıyor sınavı.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa