Özel savaş endüstrisi ve Rizeli emekçinin oğlu
Fotoğraf: Envato
Geçen pazar günü Ankara’da “Yeni NATO ve Özelleştirilmiş Savaş: Suriye Örneği” başlıklı bir sempozyum vardı. Ortadoğu’daki süreğen savaşın (Filistin, Lübnan, Irak, Suriye ve muhtemel savaş bölgelerinin tümünü kapsayan bir süreklilikten söz ediyoruz) bütün veçhelerini gözler önüne seren bir bileşimle toplanan bu sempozyum, her şeyden önce iki kavram ekseninde meseleye farklı bir bakış açısı getirmesi bakımından önemliydi. Birincisi “Özelleştirilmiş Savaş”, diğeri “Yeni NATO”.
Rizeli minare ustası bir emekçinin 22 yaşındaki oğlu Burak’ın Suriye’de “şehit düştüğü” haberi hemen ertesi gün geldi ve sempozyumun ele aldığı temel meselenin tam anlamıyla bir “iç mesele” haline geldiğini gösterdi.
Mesele şu: Bugün büyük çoğunluğu Amerika kökenli olmak üzere, Latin Amerika’da, Ortadoğu’da, Asya ve Afrika’da pek çok “özel güvenlik şirketi” savaşlarda kullanılıyor. Yakın geçmişte, Yugoslavya’nın parçalanması sürecinde de kullanıldılar. Birkaçı doğrudan ABD tarafından kiralanmış vaziyette: Bunlardan en ünlüsü Black Water adını taşıyor ve onu, Iraklılara işkence yapılırken çekilen fotoğraflardan tanıyoruz. Bir kısmı ise, bölge devletlerine, yerel hükümetlere hizmet veriyor.
Black Water dışında bölgede (Irak, Suudi Arabistan vs.) ve Türkiye’de çeşitli “güvenlik hizmetleri veren” Vinnell Corp. adlı şirketi görüyoruz. Vinnell’in, Brown and Root şirketiyle ortaklık kurmasıyla oluşan Vinnell-Brown and Root (VBR), Amerika’nın Türkiye’deki üslerinin bakım ve onarımından sorumlu olan bir şirket. U.S. Air Force Europe ve bu şirket arasındaki sözleşme 1991 yılında imzalanmış ve hizmetleri karşılığı 118 milyon dolar ödenmesi kararlaştırılmış. Şirket ABD’nin İncirlik, Ankara ve İzmir’deki üslerinin, bakım, onarım ve korunmasında destek hizmet sağlıyor.
Yine bu şirket, 1975’ten beri Suudi Arabistan’ın petrol bölgelerini korumak amacıyla 77 milyon dolarlık bir anlaşma imzalamış... Ancak şirketin görevi yalnızca “koruma” ile sınırlı değil. Karşı istihbarat sağlama, “kimyasal savunma”, ve “operasyonal güvenlik” hizmetleri de veriyor.
Bu şirketlerin bir diğer görevi, savaşacak adam sağlamak... Özellikle İslam ülkelerinde savaşacak insanların ABD’den getirilmesinin ciddi sorunlara yol açtığını düşünürsek, hangi ülkelerin kaynak olarak kullanılacağını da kestirebiliriz.
Rizeli minare ustasının Suriye’de ölen oğlu Burak işte bu noktada dünya çapındaki kirli oyunun içine düşüyor. İnançlı, yerinde duramayan ve idealleri için bir şeyler yapmak isteyen bu genç adam, tekbir seslerine ve cihat çağrısına kulak veriyor. Bu sesin, Suudi Arabistan’dan, kutsal topraklardan geldiğini zannediyor belki. “Esad’ın adamlarından birkaçının kellesini alıp şehit olmam lazım. Allah yolunda cihat edemezsem bunun cevabını ahrette veremem” diyor ve yola çıkıyor. Cesaretini, halis niyetlerini, kutsal bir dava uğruna savaşma azmini kimlerin hizmetine verdiğini aklına bile getirmiyor. Değil mi ki kendi ülkesinin başbakanı da aynı şeyleri söylüyor, öyleyse neden kuşkulansın ki?
Suriye’deki çetelerin silah, iaşe ve ibatesini, cep harçlığını kimlerin sağladığını biliyoruz. Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye bu işin başını çekiyor. Asker toplamaktan lojistik ve taktik her türlü desteği ve örgütlenmeyi yapanlar ise, özelleştirilmiş savaşın milyar dolarlık bütçelerle oynayan şirketleri... İdeolojik destek ise Vahabi Suudi Arabistan’dan... Yürek titreten tekbir seslerini ve cennet kapılarını açan cihat çağrılarını pazarlayan da onlar...
Kenan Çamurcu, “Bankamatikten maaşını çekip şehir şehir Türkiye’yi gezen ve dindar gençleri vahhabi savaşçıya dönüştürmek için uğraşan” birtakım karanlık aracıları ifşa etti.
“Bir zamanların İslamcı gençlerini NATO’nun yeşil gladyosunun askeri haline getirenler” aramızda dolaşıyor ve artık hiç kuşku duyulmamalı ki, hükümetin resmi politikasının açtığı yollardan yürüyorlar.
Yine Kenan Çamurcu’nun deyişiyle; “Ailesinin gurur duyacağı ve memleketinin iftihar edeceği eğitimli, iyi, salih, güzel insanlar olacakken Suriye’ye gönderilip öldürtülen gençler” arasında anlaşılan o ki, Rizeli minare ustası Hasan Yazıcı’nın 22 yaşındaki oğlu Burak Yazıcı da vardı. Bir Amerikan şirketinin köyüne kadar uzanan kanlı elini mübarek bir el diye tuttuğunu ne bilsin?
- Örtülü dünya savaşı çağı: Savaşın çapı göründüğünden daha büyük 06 Ekim 2024 04:52
- İngiltere’de sokaklar faşizme kapalı 11 Ağustos 2024 06:41
- İki ucu savaş değneği 24 Mayıs 2017 00:56
- Olsaydıyla bulsaydı... 17 Mayıs 2017 01:00
- İdam... 19 Nisan 2017 00:10
- Gariplerin ölümü 29 Mart 2017 00:38
- Devletin ve milletin çıkarı nerede? 15 Mart 2017 01:00
- Almanya'ya karşı birleşik milli cephe! 08 Mart 2017 00:10
- ‘Sözde bayrak’ 01 Mart 2017 01:09
- Provokasyon ihtiyacıyla yaşamak 21 Aralık 2016 01:00
- Amerika gitsin, Rusya mı gelsin? 10 Ağustos 2016 00:59
- Darbenin gizli kalan iki ayağı! 27 Temmuz 2016 00:43