13 Mart 2013 10:52

14 Mart ve sağlık hakkı

14 Mart ve sağlık hakkı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bugün 14 Mart Tıp Bayramı. Bayram denilince kutlanması gereken bir gün akla gelir ama söz konusu sağlık olunca bu pek mümkün değil. Bu nedenle sağlık ve meslek örgütleri, 14 Martı halkın sağlık hakkına yönelik saldırılara karşı seslerini yükselttikleri, bir mücadele günü olarak görüyorlar.
AKP tarafından tavizsiz bir şekilde uygulanan “Sağlıkta Dönüşüm Programı”, kamuda yaşanan ve önümüzdeki dönemde daha da hızlanması beklenen dönüşümün temel ayağını oluşturdu. Geçtiğimiz yıllarda sağlık alanının bir bütün olarak özel sağlık kuruluşlarının ve ilaç tekellerinin inisiyatifine bırakılması, piyasa merkezli bir sağlık modelinin benimsenmesi, sağlığı hak olmaktan çıkarıp, herkesin gelirine göre yararlanabileceği bir hizmet haline getirdi.
OECD’nin yaptığı araştırmalara göre ekonomik olarak hizmet değeri en yüksek, en kârlı alan sağlık hizmetleri. Kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesi sürecinin ilk olarak sağlık alanında başlamış olması bu nedenle şaşırtıcı değil.  
Sağlığın kamusal yanını tırpanlamak ve sağlıkta özel yatırımı arttırmak için olmadık yollar denendi. Bugün itibariyle sağlık alanındaki yatırımların yüzde 75’ini özel sektör yaparken, alışveriş merkezi açar gibi özel hastane açılıyor. 10 yıldır kararlılıkla sürdürülen sağlıkta ticarileştirme sürecinde sona gelinirken, “Kamu Hastane Birlikleri” ve “Sağlıkta Kamu Özel Ortaklığı” gibi stratejik adımlarla sağlıkta gerçek özelleştirme resmen başladı. Türkiye’nin sağlıkta bölgesel bir “cazibe merkezi” haline getirilmesi ve “sağlık turizmini” geliştirmek amacıyla, “sağlık serbest bölgeleri” oluşturulması da gündemde. Böylece sağlık alanı üzerinden sermayeye yeni pazar ve kâr alanları yaratmak istiyorlar.
Türkiye’de hastanelere yapılan başvuru sayısı son 10 yılda resmen patladı. Kişi başı doktora müracaat sayısı OECD ülkelerinde ortalama 6 iken, Türkiye’de genç nüfusa rağmen, bu sayının 8 olması, AKP’nin halkı resmen hasta ettiğinin kanıtı. Dünyanın hiçbir yerinde artan hasta sayısı ile övünen birilerini bulamazsınız ama Türkiye’de “Yılda şu kadar hastaya baktık” diye övünenler var.
Sağlıkta son 10 yıl içinde istihdamda meydana gelen değişim ise; kamuda esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışma uygulamalarının “pilot uygulama” olarak nasıl hayata geçirildiğini gösteriyor.  2002 yılında sağlık alanında toplam çalışan sayısı 256 bin iken, bunlardan 245 bini kadrolu, 11 bini taşeron işçiydi. Aradan geçen sürede toplam sağlık emekçisi sayısı 510 bini buldu. Bunların 381 bini kadrolu çalışma şansına sahipken, taşeron olarak çalışanların sayısının 150 bine yaklaştığı tahmin ediliyor.
Sağlık emekçilerini zorlayan en önemli konu, tıpkı tüm kamuda yapılmak istendiği gibi “performans değerlendirme” dayatması. Bugünkü koşullarda sağlık emekçileri, nitelikli bir hizmet sunabilmek için en az iki, hatta üç kişilik çalışmak zorundalar. Performans sistemi hastanın iyileşmesine değil, kaç hastaya bakıldığına dayanıyor. Bu durum, başta hekim ve hemşireler olmak üzere sağlık emekçilerini hem psikolojik, hem de fiziksel olarak çöküşe sürüklüyor.     
Kamuda hayata geçirilen herhangi bir uygulamanın öncelikle sağlıkta denemesi yapılıyor ve çıkan sonuca göre diğer alanlarda uygulamaya geçiliyor. Halkın sağlık ve eğitim hakkı başta olmak üzere, bugünlerde özelleştirme kıskacına alınan PTT ve demiryolları gibi alanlarda yaşanacak özelleştirmeler ve arkasından gelecek yeni saldırılar, sendikaların ve meslek örgütlerinin acil müdahalesi olmazsa, birkaç yıl içinde “kamu” ve “kamu hizmeti” kavramları tamamen yürürlükten kalkabilir. 

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa