14 Mart 2013 10:21

Terim'in aslanları(!)

Terim'in aslanları(!)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Galatasaray, Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finale yükselerek ülke futbolunun hasret kaldığı bir başarıya imza attı. İlk maçtaki 1-1’lik beraberliğin ardından rövanş maçı hiç de kolay görünmüyordu ancak sarı-kırmızılı ekip bu sezon Şampiyonlar Ligi’ndeki deplasman maçlarında gösterdiği dirençli ve direngen performansı Schalke karşısında da tekrarlayarak son sekiz takım arasına ismini yazdırmayı başardı.
Galatasaray’ın Umutsuz, Elmandersiz kadro yapısı kontrollü oyun için daha uygun. Özellikle de kendisinden güçlü takımlara karşı. Deplasman başarısının sırrı da bu. Sarı-kırmızılı ekip evinde, baskılı ve hücum ağırlıklı oynamaya çalıştığı maçlarda, kalabalık savunmalar karşısında gedik açmakta zorlandı. Buna karşılık rakiplerinin ani ve hızlı atakları karşısında dengesiz yakalanıp bocaladı. Kontrollü bir oyun anlayışıyla orta sahasını ve savunmasını sağlam tutup kontrataklarla gol aradığı deplasman maçlarında ise hedefine ulaşmayı bildi. Bu anlamda Fatih Terim’in deplasmanlarda uygulattığı kontrollü oyun anlayışının doğru bir tercih olduğunu söylemek mümkün.
Galatasaray’ın elde ettiği başarıda en büyük pay belli ki yüksek düzeydeki konsantrasyon ve motivasyona ait. Tabii bunu sağlayan da Fatih Terim. Oyuncuları psikolojik açıdan karşılaşmalara hazırlama (diğer bir deyişle dolduruşa getirme) konusunda hiç kimse Fatih Terim’in eline su dökemez!.. İnsanlık henüz, “çıkıp aslanlar gibi oynamak” söyleminden daha etkili bir motivasyon yöntemi keşfetmiş değil!..
Oyun anlamında ortaya pek umut verici işler koyamasa da Galatasaray’ın takım olarak çok iyi mücadele ettiği inkar edilemez. Buna Muslera, Selçuk, Hamit, Melo ve Dany’nin bu sezonki en iyi performanslarını sergilemeleri eklenince Galatasaray istediğini aldı. Bu arada özellikle Drogba’nın el üstünde tutulan narin bir yıldız gibi değil de sıradan bir nefer gibi gayret göstermesi dikkat çekiciydi. Gerçi çok verimli olamadı ama örnek gösterilecek kadar cansiperane mücadelesiyle takım içindeki dayanışma ve yardımlaşma ruhunun maç boyunca diri kalmasını sağladı.
Takım oyunundan çok, motivasyon kaynaklı mücadele gücü ve bazı oyuncuların sıra dışı performansıyla elde edilen başarı aynı zamanda yolun bundan sonrasının Galatasaray için daha çetin geçeceği anlamına geliyor. Çünkü, sadece motivasyon unsuru ve birkaç oyuncunun etkileyici performansı, sarı-kırmızılı ekibi yarı finale taşımaya yetmez. Schalke’nin maçın büyük bölümünde oyuna ağırlığını koyduğunu ve Galatasaray’ı yarı sahasına çekilmeye zorladığını unutmamak gerekiyor.
Galatasaray’ın savunmadaki kademe ve pozisyon alma zaafları da sürüyor. Terim ise bu zaafların üstesinden gelinebileceğe dair umudunu, inancını yitirmişe benziyor. Öyle ki, gol yemek sanki kaçınılmaz bir yazgıymış gibi, “Şu bir gerçek ki yediğimizden fazlasını atınca kazanıyoruz” diye konuşuyor. (Galibiyet herhâlde bundan daha iyi tanımlanamazdı!..) Hücum oyuncularına ne kadar güvensen de her maçta yediğinden fazlasını atacağının bir garantisi yok. Yani, çeyrek finalden ötesini görebilmek için savunmadaki sorunları çözmek şart.
Maçla ilgili olarak başka ilginç(!) yorumlar da var. Örneğin Terim, Hamit’in şutunda direğe çarpıp içeri giren topun “Allahın mesajı” olduğundan dem vuruyor. Direk mağduru(!) Hamit’in, golü Schalke’ye değil makûs kaderine(!) attığı konusunda da herkes hemfikir. Burak ise kendisine nazar değmesinden korktuğunu dile getiriyor.
Futbolun teknik ve bilimsel analizinin yapıl(a)madığı sığ ortamlarda işte böyle gizemci, kaderci, hurafe eğilimli düşünceler ön plana çıkar. Her şey bir yana ve her şeyden önce kendi emeklerine haksızlık etmiyorlar mı?..

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa